1 Ağustos 2014 Cuma

Beni bir ben bilirim, bir de beni YARADAN. Bana bir ben lazımım, bir de beni anlayan! N.F.K.

Sen doğru ol da, varsın sanan eğri sansın. Lakin sakın unutma ki; sen kendini bir şey sanmadığın sürece; DOĞRU İNSANsın.

Ve şöyle mırıldandı BİLGECE; Neden ben insanlara güvenmemeyi öğrenip ruhumu kirleteyim. Onlar güvenilir olmayı öğrensinler...!

Gölet üç kızımızı yuttu!

Zor geliyor bazı şeyler.

''Takıntılı'' diyenlerde olacak, ''hadi kızım takacak başka bişey bulamadın mı?'' diyenlerde... Yada ''evet, bende böyle düşünüyorum''.. Yada  ''ya evet, ben bunlara daha önce değinmiştim diyenlerde''.. Ya da ''bunları niye paylaşıyorsun ki'' diyenlerde......

Dün gece haberleri izlerken verilen bir haber ve atılan alt başlık yazımın başlığı.

'' Gölet üç kızımızı yuttu. ''

Biz bir yerlerde hata yapmışız ve hala o hataya devam ediyoruz gibi geliyor bana. Bir ana haber başlığı olamaz bu...

Gölet kimseyi yutmaz. Bilinçsizce yapılan davranışlar ve onların sonuçları vardır sadece..

Sulama suyu biriktirmek amacıyla toplanan su birikintilerine, serinlemek amacıyla girip, yüzmek istersen vay bizim halimize...

Olayın duygusal boyutu var...

Toplumsal boyutu var...

Sosyolojik boyutu var...

Maddi boyutu var...

Trajikomik boyutu var...

Eğitimsel boyutu var...

Acıyor içim... Bir anne olarak daha bir çok şeye.. Hiç yere katledilen, yok edilen bir nesle, dünyadaki başka toplumların sessizliğine, ezilmişliğe, yoksulluğa, fukaralığa, çok bilmişliğe, kontrol edemediklerimize, anlatamadıklarımıza, ahkam kesmelere, öğretemediklerimize, egolarımıza, birbirimizi anlamaya çalışmayışımıza....

Sonra dönüp diyorum ki; haberci mantığı mı acaba bu? Belki böyle sunarak ve yazarak izlenme oranlarını  arttırıyorlardır.  Bilmediğim bir alan... Ama sadece bildiğim bir şey var;

Gölet kimseyi yutmaz...

 

Adaptasyon veya UYUM...

Yabancı kökenli kelime olmakla birlikte, diğer birçok kelime gibi günlük hayatta dilimize doladığımız... Aslında ne güzel söyleniyor; uyum...

Yabancı kelimeleri kullanmak daha bir hava mı katıyor ne konuşurken, daha bir entel olduğumuzu mu düşünüyoruz da kullanıyoruz?

Başka biri mi olmak istiyoruz ki? Bulunduğumuz durumdan sıkıldık da mı?

Yada bize neler oluyor yada oldu diye mi soracağız?

Ya da evet bu kelimeler ile büyüdük ve hiç yadırgamıyoruz, yadırgayanlar bizim kuşak öncesi kuşaklar da denilebilir..

Canlıların yaşadıkları yere intibak etmeleri, uyum sağlamaları demek olsa da adaptasyon veya UYUM;  Büyükşehirlerde yaşamanın çeşitli zorlukları olsa da, bugünlerde en ağır basan kısmı; bana göre bir nedenle bu şehre gelenler...

Düşünüyorum da, kimse memnun olduğu, mutlu olduğu, güzel yaşadığı ne bir ülkeyi, ne bir şehri, ne bir eşi, ne de bir arkadaşı terk eder... Eğer bazı şeyleri bırakabiliyorsa vardır bir sebebi... Bazen manevi, bazen ruhsal, bazen toplumsal, bazen sosyolojik, bazen maddi... Her nedense...

Her bir bireyin olduğu gibi, her bir mahallenin, her bir şehrinde bir kimliği, yaşam tarzı  var... Hatta sokakların bile.. Orada oturanların karakterleri ve kişilikleri ile oluşan...

Yola çıkma noktamız işte burası olursa, bir şehre gelenlerin ve o şehirde yaşayanların karşılıklı sorunlarını dinlemek, çözümlemek gerekiyor. İşte yazının başlığını oluşturan UYUM ... Şimdi gerekiyor.

Gelenleri analiz etmek, ihtiyaçlarını tespit etmek, sıralamak ve bulundukları yere, bölgeye UYUM sağlamaları için neler yapılması gerekiyorsa...

Mevcut o bölgede yaşayanların nelere ihtiyacı olduğu, birlikte yaşamanın kurallarının karşılıklı olarak açıkça öğrenilebildiği, eleştiriye açık, değişime ayak uydurabilecek, gelişmeye açık, kendine katkı koyabildiği ölçüde, başkalarının yaşamlarına da dokunabilecek, kabul edebilecek UYUMu yakalayabilmek...

İmkansız da değil üstelik,, Yapılabilir hedeflerin başında olması dileklerimle..