21 Eylül 2021 Salı

 



 Konum Bağımsız Teknoloji Trendleri

2 EYLÜL 2021, PERŞEMBE

 


2020 Mart ayı ile başlayan süreci tek kelimeyle özetlemek gerekirse, o kelime mutlaka değişim olmalı. Elbette alanlarında lider olan birçok yönetici belli bir noktaya kadar değişimi destekliyordu ancak Covid-19, tüm dünyada tahmin edilmesi mümkün olmayan değişimler yarattı. Bu yüzden şirketlerin de yeni normal adı verilen değişimlere ayak uydurması, strateji oluşturması ve dönüşmesi gerekti. Artık günümüzdeki teknoloji trendleri insanı merkeze alırken konum sınırlamasını da ortadan kaldırıyor.

Şirketler Covid-19 salgınına ayak uydurmak için çalışmalar yaparken işlerini devam ettirmek ve kârlarını artırmak için yeni yollar keşfediyor. Tabii bu süreçte şirketlerin rakiplerinin önüne geçmek ve yeni fırsatlar yaratmak için tercih ettiği yöntemler de birtakım trendleri karşımıza çıkarıyor.

Gartner’ın Top Strategic Technology Trends for 2021 raporuna göre bu trendler insan odaklılık, konum bağımsızlığı ve esnek teslimat olmak üzere üç başlık altında şekilleniyor. Covid-19, insanların çalışma ve şirketleriyle etkileşimde olma yöntemlerini kökünden değiştirse de çalışanlar hala şirketlerin merkezinde yer alıyor. Ancak Covid-19 çalışanların, müşterilerin, sağlayıcıların ve organizasyonel ekosistemin bulunduğu yeri değiştiriyor. Bu paydaşların dijital dünyada daha fazla yer almasıyla birlikte konumdan bağımsız olmak için teknolojik değişimlerin gerçekleştirilmesi gerekiyor. Ayrıca şu anda pandemiden ötürü olmasa dahi dünyada bir hareketlilik söz konusu. Bu yüzden hizmetlerin paydaşlara birçok kanal üzerinden esnek bir şekilde ulaştırılması gerekiyor.

Aşağıda detaylıca açıklayacağım bu başlıklar altındaki trendlerin birlikte uygulanması ve birbirini tamamlaması gerekiyor. Bu sayede şirketler önümüzdeki beş yılda kendilerine yardımcı olabilecek organizasyonel esnekliğe ulaşmalarına yardımcı oluyor.

İnsan Odaklılık Trendleri

Davranışların İnterneti (Internet of Behaviours, IoB): Bu trend ile insanların çeşitli kanallar üzerinden bıraktığı dijital izleri toplanıyor ve oluşturulan bu bilgiler ile insanların ve toplulukların davranışlarına yön veriliyor. Ticari müşteri verilerinden sosyal medyaya ve yüz tanımaya kadar birçok alandan elde edilebilen bu verilerin kaynağı arttıkça IoB için daha fazla bilgi oluşuyor. Ayrıca bu verileri toplayıp bilgi elde eden teknolojiler de güç geçtikçe artıyor.

Toplam Deneyim: Toplam Deneyim trendinde ise Çoklu deneyim (multiexperience, MX), müşteri deneyimi (customer experience, CX), çalışan deneyimi (employee experience, EX), ve kullanıcı deneyimi (user experience, UX) bir araya geliyor ve tüm paydaşlar için daha iyi ve bütüncül bir deneyim oluşturuluyor. Bu sayede tüm deneyimler iyileştiği gibi şirketler de rakiplerinden ayrışabiliyor.

Güvenliği güçlendiren bilişim: Bu trendde ise veriyi korurken veri işleme ve veri analitiği süreçlerini güvene alan üç teknoloji bir araya geliyor. Birinci türde yer alan teknolojiler hassas verilerin işlenebileceği ve analiz edilebileceği güvenilir bir ortam sunuyor. İkinci tür teknoloji de merkezi olmayan bir yaklaşımla işleme ve analitik süreçlerinin gerçekleşmesini sağlıyor. Son olarak üçüncü tür teknoloji ise işleme ve analitik öncesinde veriyi ve algoritmayı dönüştürerek katkı sunuyor.

Konum Bağımsızlığı Trendleri

Dağıtık Bulut: Dağıtık bulut yaklaşımında farklı fiziksel konumlarda yer alan genel bulutlar bir araya geliyor. Detayına bakıldığında genel bulut sağlayıcısı hizmetleri yöneten, işleten ve geliştiren taraf oluyor. Böylece bekleme sürelerinde yaşanabilecek sorunlar azalırken Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nda olduğu gibi verinin belirli coğrafi noktada kalmasını gerektiren yasal uyumluluk süreçleri de kolaylaşıyor. Aslında şirketler genel bulutun avantajlarından faydalanırken yüksek maliyetli ve karmaşık özel bulut çözümleri ihtiyacını da gidermiş oluyor.

McKinsey’in en önemli 10 teknoloji trendini ele alan raporuna göre 2025’e kadar şirketlerin oluşturduğu verilerin yüzde 75’inden fazlası sınırda veya bulutta işlenecek.

O kadar uzağa gitmeden günümüzün gerçek hayatından bir örnek vermek gerekirse Netflix dağıtık sistemler konusunda yakından incelenmesi gereken bir şirket. Şirket kullandığı güncel sistemler sayesinde pandemiyle birlikte artan talebe başarıyla karşılık verebildi.

“Her yerde” operasyonları: Bu trendle müşterilere her yerden destek sunulabilen, çalışanların farklı noktalarda olmasını sağlayan ve kurumsal hizmetlerin dağıtık bir altyapıda kullanılabildiği bir BT işletim modeli tanımlanıyor. Bu yaklaşımda dijitallik ve uzaktan çalışma başlıklarına öncelik veriliyor.

Ancak bu modelle uzaktan çalışmaya ek olarak katma değerli deneyimlerin sunulması gerekiyor. Sorunsuz ve ölçeklenebilir bir dijital deneyim ancak teknoloji altyapısında, yönetim, güvenlik ve işletim ilkelerinde, çalışan ve müşteri etkileşim modellerinde değişikliklerin yapıldığında mümkün oluyor.

Birçok kişinin yakından tanıdığı araç markası Ford, çok yakın zamanda binlerce personeline istedikleri yerden çalışma imkanı sunduğunu açıkladı. Aynı şekilde Salesforce da çalışma saatlerinde değişikliğe giderek ekibine esnek, tamamen uzaktan ve ofisten çalışma olmak üzere üç seçenek sunuyor. Dünyanın en büyük e-ticaret siteleri arasında yer alan shopify.com da çalışanlarına uzaktan çalışma imkanı sunan şirketler arasında yer alıyor.

Siber Güvenlik Ağı: Burada ölçeklenebilir, esnek ve güvenilir siber güvenlik kontrolü için dağıtık bir mimari yaklaşımı ele alınıyor. Uzaktan çalışma sistemiyle birlikte normalde ofislerde kullanılan cihazlar artık farklı ağlara bağlanmaya başladı. Siber güvenlik ağı da gerekli güvenlik seviyesini sunarak herhangi bir kişinin veya cihazın nerede olursa olsun herhangi bir dijital varlığa güvenli bir şekilde erişmesini ve kullanmasını sağlıyor.

Şirketler dijital süreçlerini hızlandırırken güvenliğin de hızlı değişime ayak uydurması gerekiyor. Siber güvenlik ağı, mevcut koşullarda çalışmak için gerekli esnekliği koruyan ve güvenliği şirketin büyümesini engellemeden sunan bir model sağlıyor.

Esnek Teslimat Trendleri

Akıllı Şekillendirilebilir İş: Şirketler geçen yılları verimliliğe odaklanarak geçirdi. Bu yüzden COVID-19 gibi büyük bir aksamayla karşılaşıldığında birçok iş sürecinin hızlı bir şekilde uyum sağlayamayacak kadar kırılgan olduğu ve basitçe bozulduğu görüldü.

Bu değişim sürecinde yöneticilerin bilgiye daha iyi erişim sağlayan, bu bilgileri içgörüyle zenginleştirebilen ve birleştirilebilir, modüler ve alınan kara göre hızla değişebilen bir yapı kurmaya önem vermesi gerekiyor.

Yapay Zeka Mühendisliği: Yapay zeka geliştikçe yeni uygulamaların önü açılıyor ve tekrar yapılması gereken işler ortadan kalkıyor. Ancak yapay zeka projeleri genellikle sürdürülebilirlik, ölçeklenebilirlik ve yönetişim sorunları nedeniyle başarısız oluyor. Bu yüzden sağlam bir yapay zeka mühendisliği stratejisi, şirketlerin yapay zeka yatırımlarından alabileceği tüm değerleri almasını sağlıyor ve AI modellerinin performansını, ölçeklenebilirliğini, yorumlanabilirliğini ve güvenilirliğini iyileştiriyor. Yapay zeka mühendisliğini göz önünde bulundurmayan birçok şirket, yapay zeka projelerini tam ölçekli üretime taşıma konusunda başarısız oluyor.

McKinsey’in tahminlerine göre sesli asistanlar gibi kullanıcıların dijital hizmetlerle etkileşime girebildiği alanların yüzde 75’inin kullanımı ve kişiselleştirilebilmesi iyileştirilecek. Dolayısıyla yapay zekanın şirketlerin gelişmesinde sahip olduğu rolün önemi daha da artacak.

Hiperotomasyon: Bu trend kapsamında şirketler yapay zeka, makine öğrenimi, olaya dayalı yazılım, robotik süreç otomasyonu ve diğer tüm karar süreci ve görev otomasyon araçları gibi araçları kullanarak mümkün olduğunca çok sayıda kurumsal ve BT sürecini otomatikleştiriyor.

Kendi kendisine öğrenebilen ve yeniden yapılandırılabilen robotlar da rutin fiziksel işleri otomatik hale getirerek bu tür işlerle ilgilenmesi gereken kişi sayısını azaltıyor ve şirketlerdeki çalışan yapılanmasını daha verimli olacak şekilde yeniden ele alınmasını sağlıyor.

Şirketler genellikle teknik, süreç, veri, mimari, yetenek, güvenlik ve sosyal borçtan oluşan “kurumsal borç” tarafından aşağı çekiliyor. Bu borç, markanın kendisini ve sunduğu değeri de etkiliyor. Bunun arkasında genellikle optimize edilmemiş, yalın, bağlantılı veya tutarlı olmayan birçok teknolojiyle desteklenen kapsamlı ve pahalı iş süreçleri yer alıyor. McKinsey’in tahminlerine göre günümüzün iş aktivitelerinin yarısı 2025’e kadar otomatikleştirilebilecek.

Covid-19, şirketleri dijital öncelik veren seçenekleri değerlendirmeye zorluyor. Hiperotomasyon da şirketler için hem dijital operasyonel mükemmelliğin hem de operasyonel esnekliğin anahtarını sunuyor. Bunu sağlamak için kuruluşların belgelerini/yapılarını dijitalleştirmesi ve iş ve BT süreç iş akışlarının dijital hale getirmesi gerekiyor.

Covid-19 pandemisi birçok zorlukla birlikte geldi ancak yine de bu zorluklarla birlikte gelen fırsatları da başarıyla değerlendirenler var. Örneğin, Getir geleneksel perakende şirketlerine karşı sadece mobil bir uygulama yazarak değil, tüm iş süreçlerini yeni normale uygun olacak şekilde sıfırdan tasarlayarak fark yaratan uluslararası bir başarıya imza attı. Siz de bu trendleri takip ederek ve uygulayarak şirketinizin dijital dünyada daha başarılı olmasını sağlayan bir yolculuğuna önderlik edebilirsiniz.


kaynak:  https://hbrturkiye.com/blog/coklu-deneyim-odakli-insani-merkeze-alan-konum-bagimsiz-teknoloji-trendleri

 Yeni Realitede Gençliğin Beklentisi

Evrim Kuran

EYLÜL 2021

 

Eylül 2021 Sayısı


Büyük değişimlerin yaşandığı bir dönemde, öğrencilerin ve genç profesyonellerin işe, dünyaya, kendilerine yönelik hayalleri ve beklentileri neler?

Türkiye’nin üniversite öğrencileri ve profesyonelleri için en çekici işverenler araştırmamızın dokuzuncu yılındayız. Dokuz sonbahardır sizlerle bu dosyada buluşuyor ve objektif veriler ışığında yeni nesilleri kavramayı kolaylaştırmaya çalışıyoruz. Geçtiğimiz yıl, 2020’de, araştırmamızı kapattığımız Mart ayı, tüm dünyada işe ve yaşama dair yeni bir paradigma yaratılmasına sebep bir tarihi işaret ettiğinden 2020 araştırmamızın bir mihenk taşı, eski normal ve yeni normal arasında bir ayraç olduğunu düşündüğümden bahsetmiştim. 2021 araştırmamız pandeminin büyük ölçüde yeniden şekillendirdiği iş yaşamına dair kavrayışları da içerdiğinden, yeni gerçekliğin ilk kapsamlı araştırması olarak ele alınabilir. Dünya çapında 1 milyondan fazla gençle gerçekleştirdiğimiz bu araştırmanın ulvi amacı gençliğin istihdam edilebirliğini artırmayı kolaylaştıracak unsurlarla kurumları tanıştırmak. Türkiye’ye gelindiğinde, bu amacın ne denli elzem olduğunu daha derinden hissediyoruz. 207 üniversitesi ve 11 milyondan fazla üniversite öğrencisiyle genç işsizliğinin rekor seviyelere vardığı, 18-29 yaş arasında Ne Eğitimde Ne İstihdamda Olan (NEET) gençler oranında OECD ülkeleri arasında birinci, Avrupa İstatistik Ofisi verilerine göre 15-29 yaş aralığındaki gençlerde eğitimi terk etme oranı en yüksek ülke olan yurdumuzda gençler ve kurumlar arasında köprüler kurmanın önemine her zamankinden daha fazla inanıyoruz. Dileriz ki Türkiye’nin üniversiteli gençliğine, genç çalışanlarına ve deneyimli profesyonellerine dair ortaya koymaya çalıştığımız veriler işverenler, liderler, eğitim kurumları ve kural koyucular tarafından gençlik istihdamını artıran çözümler geliştirilmesini kolaylaştırır. 

Üniversiteler Kariyer Yönetiminde Yetersiz

Türkiye’de 59 üniversitede gerçekleştirdiğimiz Universum–Türkiye’nin En Çekici İşverenleri araştırmalarında gençlerin sadece iş yaşamına ait değerlendirmelerini değil, onları iş yaşamına hazırlayan üniversitelere dair algılarını da inceliyoruz. Türkiye’nin öğrenci gençliğine göre bir üniversiteyi en çekici kılan unsurlar eğitim mükemmelliği, programlarının yüksek kalitede olması, yaratıcı ve dinamik atmosfer ile gelecekteki kariyer ve/veya eğitim için iyi referans teşkil etmesi.

Öğrenciler üniversitelerinden memnuniyet düzeylerini 10 üzerinden 6,7 olarak değerlendiriyorlar. Kariyer merkezlerinden memnuniyet düzeyleri ise 5,9. Üniversitelerin kariyer merkezleri gençlik istihdamının geliştirilmesinde çok kritik noktalar. Öğrencilerin, üniversitelerinin Covid-19 süreci boyunca kariyer hizmetlerinden memnuniyet düzeyleri ortalama 5,2. En önemli görülen kariyer hizmetlerinin başında ise “kariyer/iş/staj fuarları” ve “özgeçmiş/CV yazma ve mülakatlar konusunda eğitimler” ile “kariyer danışmanlığı” dikkat çekiyor. Ne yazık ki öğrencilerin yüzde 29’u pandemi sürecinde kariyer hizmetlerini kullanmadıklarını ifade ediyor. Araştırma yaptığımız 59 üniversite genelinde, öğrenciler üniversitelerin online dersleri sunma şekliyle ilgili memnuniyet düzeylerini 10 üzerinden ise 6 olarak değerlendiriyor.

Hibrit öğrenim modellerinin daha uzun süre devam edeceği öngörüsüyle, bu konuda hem çocuk hem ergen hem de yetişkin eğitiminde gidecek yolumuz varmış gibi görünüyor. Üniversiteli gençlerin yurtdışı fırsatlarıyla ilgili olması ve ülke dışında eğitim ve kariyerlerine devam etme arzusuna dair bu bölümde de bir içgörüyle karşılaşıyoruz. “Eğer öğrenim hayatınıza yeniden başlayacak olsaydınız, ne yapardınız?” sorusunu yönelttiğimiz öğrencilerin yüzde 39’u yurt dışında bir üniversiteyi tercih edeceklerini belirtiyor. Vakıf üniversitesi öğrencilerinde bu oran yüzde 50’ye çıkıyor.

Çoğunluğun Gözü Yurt Dışında

Universum En Çekici İşverenler Araştırması’nda gençleri iş yaşamına dair beklentilerine göre beş başlık altında profilliyoruz: Prestijli bir iş ortamında tanımlanmış bir kariyer yolu izlemek isteyen ve finansal fayda ve yan hakları önemseyen kariyerciler, sürekli yaratıcılık gerektiren, değişken ortamlarda bulunmaktan haz alan, çözüm odaklı girişimciler, takım ortamında güvende hisseden, sorumluluk duygusu yüksek ve sadık çalışanlar olan uyumlular, şirketin etik değerlerini ve sürdürülebilirlik yaklaşımını önemseyen idealistler, çokuluslu şirketlerde çalışmayı, yabancı ülkelere seyahat etmeyi ya da oralarda yaşamayı önceleyen çokulusçular.


 Bu yıl da yükselen trend çokulusçu profilde. Tüm öğrencilere baktığımızda çoğunluğu oluşturan kariyer profili çokulusçu, ikinci sırada ise kariyerci profil geliyor. Yıllar içinde araştırmada değişiklik göstermeyen bir bulgu olarak, en az idealist öğrenci profiline rastlıyoruz. Genç ve deneyimli profesyoneller öğrencilere göre daha yüksek oranda kariyerci. Girişimci profil de profesyonellerde daha yaygın. Deneyim arttıkça çokulusçu profilin azaldığı önemli bir bulgu olarak dikkat çekiyor.


Bu yıl Türkiye’nin araştırma sonuçlarını, Finlandiya, Kanada ve Singapur gibi temel eğitimde fark yaratan ülkelerle karşılaştırdığımızda, ülkemizin çokulusçu ve kariyerci profillerinin ciddi bir farkla bu ülkelerin önünde yer aldığını görüyoruz. Ne yazık ki yetiştirdiğimiz gençlerde uyumlu, girişimci ve idealist profillerin oranı bu ülkelerin gerisinde.


Profesyonel Eğitim ve Gelişim Talebine Devam

İşveren Markası Nitelikleri bir kurumu adaylar ya da çalışanlar nezdinde ideal kılabilecek 40 farklı organizasyonel çekicilik unsurundan oluşuyor. Bu unsurları bilinirlik ve imaj, insanlar ve kültür, ücret ve yükselme fırsatları ve işin nitelikleri başlıklarında dört ayrı kadranda inceliyoruz. Araştırma yaptığımız tüm ülkelerde jenerasyonlar yaş itibarıyla benzese de tercihleri, ülkelerin bağlamı şekillendiriyor. Araştırmamızın dokuzuncu yılında, bir kez daha Türkiye’nin üniversiteli gençleri için en önemli işveren markası değişmiyor. Bir başka deyişle, Türkiye’nin gençleri hâlâ ve ısrarla şirketlerden en çok şu unsurda onlara yatırım yapmasını talep ediyor: profesyonel eğitim ve gelişim. Öğrenciler için en kritik unsur olan gelişim, genç profesyoneller ve deneyimli çalışanlar için de önemsiz değil. 40 yaş altı profesyonellerde gelişim ikinci sıradaki unsur, 40 yaş üstünde ise üçüncü sırada. Genç ve deneyimli profesyoneller için en kritik işveren markası unsuru iyi bir maaş. Gelişmiş ülkelerden farklılıklarımızdan biri de bu. Hijyen faktör olarak tanımlanabilecek maaş, ülkemizde hâlâ öğrenciler için ikinci sırada, profesyoneller için ilk sırada yer alıyor; yani bir motivasyon faktörü gibi duruyor. “İyi bir maaş” niteliği Singapur ve Kanada’da ilk 10’da bile değilken Finlandiya’da dördüncü sırada kendine yer buluyor.


İşveren markası unsurları algısı kuşaktan kuşağa da farklılık gösteriyor. Z kuşağı için uluslararası çalışma ve seyahat fırsatları, gelecek için sağlam referans ve gelecekteki maddi kazanımların yüksek olması Y kuşağı öğrencilere göre daha önemli görülüyor.


Yükselen Sektör E-Ticaret

Türkiye’nin üniversiteli gençliği için eğitim geçen yıl olduğu gibi bu yıl da en çok tercih edilen sektör, hem de artan bir oranla. Bunda kadın öğrencilerin etkisi büyük. Kadınların en çok tercih ettiği sektör eğitimken, erkek öğrencilerin en çok tercih ettiği ilk 10 sektör arasında eğitim bulunmuyor.


Bu yıl büyük ivme kazanmış ve geçen yıl sekizinci sıradayken kayda değer bir gelişmeyle ikinci sıraya yükselmiş olan sektör ise e-ticaret. Pandeminin şekillendirdiği yeni yaşam biçiminin kaçınılmaz sonucu olarak dijital iş yapma biçimlerini baz alan endüstrilerin giderek daha da yükseleceğini öngörmek mümkün. E-ticaretin yanı sıra yönetim ve strateji danışmanlığı, havacılık/savunma ve uzay, bilgisayar yazılımı ve teknolojileri, bankacılık, otomotiv ve imalat bu yılın en çekici sektörleri konumunda.


2021 araştırmamızın yeniliklerinden biri de Sektörel Mutluluk Endeksi. Endeks, üç kategorinin algoritması ile oluşturuluyor: En memnun çalışanların bulunduğu sektörler, en çok önerilen sektörler ve çalışanların en sadık olduğu (en az iş değiştirmeyi düşündüğü) sektörler. Buna göre Sektörel Mutluluk Endeksi’nde ilk sırada havacılık/savunma sanayi ve uzay, ikinci sırada bilgisayar ve ağ güvenliği ve üçüncü sırada bilgisayar yazılımı ve teknolojileri geliyor.


Güven Konusunda Organizasyonel Boşluk

Kurumlara güven, liyakat (yeteneklerinin işi yapmaya uygun olması) talebi ve meritokrasi (yetenekleri ölçüsünde yükselme) beklentisi son yıllarda araştırmalarımızda sıklıkla öne çıkan temalar. Öğrencilerin yüzde 72’si inisiyatif alma becerilerine inandıklarını, yüzde 83’ü ise problemlerle karşılaştıklarında kendilerine güvendiklerini ifade ediyor. Genç profesyonellerin yüzde 63’ü ve deneyimli profesyonellerin yüzde 75’i işlerini en iyi şekilde yapabilmek için gerekli yetkinliklere sahip olduklarını düşünüyor. Öte yandan, genç profesyonellerin yüzde 54’ü ve deneyimli profesyonellerin yüzde 58’i şirketlerinin kendilerine güvendiğine inanıyor. Araştırma, yüksek performans takımlarının en kritik ögelerinden biri olan güven konusunda organizasyonların boşluklar bıraktığına işaret ediyor. Hem genç hem deneyimli çalışanların yüzde 37’si şirketlerinin vizyonuna güveniyor. Benzer bir gelişim alanı olan liderliğe güven de kendini gösteriyor. Genç profesyoneller yüzde 31 oranında şirketlerindeki liderlere güveniyorken, deneyimli profesyonellerde bu oran yüzde 28 olarak karşımıza çıkıyor. 


Deneyim Arttıkça Liyakate İnanç Düşüyor

Öğrencilerin, genç çalışanların ve deneyimli profesyonellerin çoğunluğu Türkiye’de iş yaşamında liyakat kültürüne dair olumsuz kanıdalar. Öğrencilerin yüzde 51’i, genç profesyonellerin yüzde 60’ı, deneyimli profesyonellerin yüzde 63’ü Türkiye’de iş yaşamında liyakat kültürü olduğunu düşünmüyor. Görüldüğü üzere, iş deneyimi arttıkça liyakate olan inanç seviyesi düşüyor. 

Üniversite mezunu genç işsizlerin sayısının 1,1 milyona yükseldiği ülkemizde, mezun olur olmaz iş bulacağına inanan gençlerin oranı ise sadece yüzde 40. Geçtiğimiz yıla kıyasla bu inançta da düşüşler gözlemliyoruz. Öğrencilerde meritokrasi algısı yani performansın takdir edilmesi ve yetkilendirilmelerde karşılığını bulması talebi henüz belirgin seviyede olmasa da iş hayatına adım atmış genç çalışanlar ve deneyimli profesyonellerde bu unsurun artan seviyede önemine tanık oluyoruz. Kritik bir işveren markası unsuru olan meritokrasi deneyimli profesyonellerin en önem verdiği nitelikler arasında beşinci, genç profesyoneller için sekizinci sırada yer alıyor. 

Hal böyle olunca “Fırsatım olursa Türkiye dışında kariyer yaparım” diyen aday ve çalışanların oranı önceki yıllara göre yükseliyor. Öğrencilerin yüzde 81’i, genç profesyonellerin yüzde 77’si, deneyimli profesyonellerin yüzde 67’si yurt dışı kariyer fırsatları ile ilgileniyor. 


Daha Çok Meydan Okumayla Karşılaşmak

Habitat Derneği tarafından bu yıl 18-29 yaş arası gençlerle gerçekleştirilen Türkiye’de gençlerin iyi olma hali araştırması raporuna göre gençlerin yüzde 50’si yaşantısından memnun değil. Yüzde 51,8’i ise gelecekten umutlu değil. Kritik bulgu araştırmanın 2017 yılında yapılan versiyonu ile karşılaştırıldığında belirginleşiyor. Aynı araştırmaya göre 2017’de gençlerin yüzde 29’u yaşamından memnun değildi. Yüzde 33’ü ise gelecekten umutlu değildi. Yaşam gençler için daha meydan okuyucu hale geliyor. Biz de En Çekici İşverenler araştırmamızda benzer bulgularla karşılaşıyoruz. Öğrencilerin yüzde 47’si, genç profesyonellerin yüzde 53’ü, deneyimli profesyonellerin yüzde 55’i yaşamlarını çok stresli buluyor. Deneyim artıkça yaşamı stresli bulma oranı artıyor. Pandemi öncesi, öğrencilerin yüzde 42’si yaşamını çok stresli bulurken, pandemi ile birlikte bu oran yüzde 47’ye yükselmiş durumda. 

Uzaktan Çalışmaya Yaklaşım Olumlu

Pandeminin şekillendirdiği iş ikliminin ilk araştırması olması sebebiyle, bu yıl katılımcılarımıza uzaktan çalışmayla ilgili görüşlerini sormamız kaçınılmazdı. Bu yıl ilk kez katılımcılarımıza uzaktan çalışma imkanlarının ilgilerini çekip çekmediğini sorduk. Öğrencilerin yüzde 63’ü, genç profesyonellerin yüzde 73’ü, deneyimli profesyonellerin yüzde 76’sı uzaktan çalışmaya olumlu baktıklarını ifade ettiler.


Hem öğrencilerde hem de genç ve deneyimli çalışanlarda uzaktan çalışmakla ilgili en büyük kaygı izole olmak ve çalışma arkadaşları ile bağ kuramamak olarak ortaya çıktı. Öğrencilerin uzaktan çalışmakla ilgili ikinci sıradaki kaygısı işverenin ofiste çalışanlara daha imtiyazlı davranabileceklerini düşünmesiyken, genç ve deneyimli çalışanların ikinci sıradaki kaygısı iş ve yaşam dengesini kaybetmek olarak belirdi. 


“İş-Yaşam Dengesi Ne Olacak?” Kaygısı 

Araştırmamızda, genç çalışanların yüzde 44’ü, deneyimli profesyonellerin yüzde 46’sı çalıştıkları şirketin iş ve yaşam dengesine önem vermediğini düşündüklerini ifade etti. Bu bölümde karşılaştığımız ilginç bulgu şuydu: Pandemi öncesine kıyasla çalışanların şirketlerinin iş ve yaşam dengesine verdiği önemle ilgili emin olmama oranı hayli arttı. Belli ki evden çalışma zorunluluğu, iş ve yaşam dengesini sarsan bir tehdit olarak tartışılmaya devam edecek. Bu süreç, pazartesileri işe enerjik başlayanların oranını da olumsuz etkiledi. Genç profesyonellerin yüzde 54’ü, deneyimli profesyonellerin yüzde 60’ı pazartesileri işe enerjik başladığını ifade etti.


Genç Kadınların Engeli “Okumuş Kadın Sendromu” 

Bu yılki araştırmamızın değerlendirme toplantısını yaparken toplumsal cinsiyet konusunda önemli bir meselenin ta öğrencilik yıllarında şekillendiğini gözlemledik: imposter sendromu. 1978 yılında Suzanne Imes ve Pauline Rose Clance yaptıkları bir araştırmada “imposter sendromu” adlı bir olgudan söz ederler. Adını İngilizcede “imposter” yani “sahtekâr” sözcüğünden alan bu sendromdan dertli bireyler hayat boyu sayısız başarı elde etmiş olsalar da kendilerini yetersiz görmeye devam ederler. Imes ve Clance yaptıkları çalışmalarda pek çok farklı meslek ve yaş grubundan insanda benzer duygular olduğunu bulsalar da bunun çoğunlukla kadınları etkileyen bir sendrom olduğunu ortaya koyarlar. Imposter sendromuna yakalanan kadın, kanıtlanmış başarıları olsa bile içinde zeka ve yeteneğinin sahte olduğuna dair bir his taşır. “Okumuş kadın sendromu” diye de tanımlanan Imposter, başarı hikayeleri olan kadınlara, ulaştıkları noktaya kendi yetenekleri yüzünden değil, tesadüfen ulaştıklarını düşündürtür. 


Tara Sophia Mohr, Ağustos 2014 tarihli Harvard Business Review makalesinde kadınların bir pozisyonun gerektirdiği yetkinliklerinin yüzde 100’ünü karşılamadıkça o pozisyona başvurmamalarının sebeplerini inceler. Makaleye konu olan araştırmaya göre, erkekler pozisyonun gerektirdiği kalifikasyonların yüzde 60’ını karşıladıklarında işe başvurmaktadır. Kadınlar içinse başvuruda bulunmaları için niteliklerin tamamını karşılama gereği hissedilir. 

Her yıl olduğu gibi bu yıl da öğrencilere ortalama aylık maaş beklentilerini sorduğumuzda, kadın öğrencilerin ücret beklentilerinin erkek öğrencilerden çok daha düşük olduğunu gördük. Aynı eğitimi, aynı eğitim kurumunda alsalar da erkek öğrenciler aylık 7 bin 259 TL maaş beklentisindeyken, kadın öğrenciler 5 bin 828 TL hak ettiklerini düşünüyorlar. Ne yazık ki beklentilerin bu doğrultuda gerçekleştiğini profesyonel araştırmamızda da gözlemliyoruz. Araştırmamıza katılan kadın çalışanların aylık ortalama geliri 5 bin 665 TL iken, erkek çalışanların 6 bin 910 TL gelire sahip olduğunu görüyoruz. Belli ki, okumuş kadın sendromu daha yolun başında kendini gösteriyor; pazarlık şansını düşürüyor.


Öğrencilere mezuniyetlerinden sonra eğitime devam edip etmeyeceklerini sorduğumuzda kadın öğrencilerin eğitime devam etme eğiliminin erkek öğrencilere göre daha yüksek olduğunu görüyoruz. Kadınların yüzde 61’i eğitimlerine lisanstan sonra da devam etmek ve kalifikasyonlarını geliştirmek istiyor. Erkeklerde bu oran yüzde 53. 


Kadın ve erkek öğrencilerin kariyer profillerini karşılaştırdığımızda yine dikkat çekici bir farklılıkla karşılaşıyoruz. Kadın öğrenciler idealist ve uyumlu profillere yatkınken, erkeklerin kendilerini daha çok kariyerci ve girişimci olarak konumladığını gözlemliyoruz. Benzer bulgu, genç ve deneyimli profesyoneller için de geçerli.

Kadın öğrencilerin mezun olur olmaz iş bulacaklarına dair inançları erkek öğrencilere göre belirgin seviyede düşük. Kadınların sadece yüzde 39’u mezun olduklarında iş bulabileceklerine inanıyor.


Maratona Geriden Başlayanlar

Genç ve deneyimli profesyonellere bulundukları pozisyonda kaç kişiden sorumlu olduklarını sorduğumuzda aldığımız yanıtlar da kadınların her kuşakta maratona geriden başladığını gösterir nitelikte. Hem genç hem de deneyimli profesyonellerde kadınların daha az kişiden sorumlu olduğunu görüyoruz. Kadınların, genç ve deneyimli profesyonel gruplarında daha çok yönetim sorumluluğu olmayan pozisyonlarda çalıştığı da dikkat çeken bir bulgu. Genç profesyonel kadınların yüzde 65’i idari asistan, uzman gibi yönetim sorumluluğu olmayan bir pozisyona sahipken erkeklerde bu oran yüzde 50. Deneyimli kadın profesyonellerin yüzde 39’unun yönetim sorumluluğu yokken, erkeklerde bu oran yüzde 27.


Rebecca Solnit, Bana Bilgiçlik Taslayan Adamlar (Men Explain Things to Me) kitabında, toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılığın erkekler tarafından da önemsenmesinin değerini vurgular. “Kadın özgürlüğü nedense, erkeklerin elindeki ayrıcalıkları ve iktidarı sinsice ele geçirmek isteyen bir hareket gibi algılanıyor; sanki bir tarafın kaybetmeye mahkum olduğu, taraflardan sadece birinin özgür ve güçlü çıkabileceği bir savaş var ortada. Oysa birlikte özgürleşir ya da birlikte köleleşiriz. Ayrımcılığı tek başına kadınlar yok edemez” der.


Toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılığın kuşaktan kuşağa aktarılmadığı bir dünya mümkün. İşte ve yaşamda hep birlikte özgürleşebilmemiz dileğiyle.


UNIVERSUM–TÜRKİYE’NİN EN ÇEKİCİ İŞVERENLER ARAŞTIRMASI 2021 YILINDA ÜLKEDE 100 BİNE YAKIN

BİREYİN GÖRÜŞLERİYLE ŞEKİLLENDİ


İşveren markası araştırmalarının küresel lideri Universum tarafından 50 ülkede, 2 binden fazla üniversiteden 1 milyonun üzerinde katılımcı ile gerçekleştirilen en çekici işveren araştırmalarının Türkiye etabının dokuzuncu yılındayız. Ülkenin 59 üniversitesinin iktisadi idari bilimler, mühendislik, bilişim teknolojileri, fen bilimleri, sağlık, tıp, edebiyat, hukuk, eğitim ve sosyal bilimler bölümlerinde öğrenim gören 71 bin 584 üniversite öğrencisi, 40 yaş altı 20 bin 798 genç profesyonel ve 40 yaş üstü 3 bin 809 deneyimli profesyonelden edinilen içgörülerle tamamlanan 2021 araştırması, pandemi döneminin ilk kapsamlı işveren markası, sektörel çekicilik ve işe bakış araştırması olması açısından da ayrı bir önem taşıyor. 


Araştırma Metodolojisi

Ocak–Mart 2021 döneminde İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Bursa, Eskişehir, Edirne, Kocaeli, Kütahya, Konya, Trabzon, Samsun, Kayseri, Antalya, Aydın, Diyarbakır, Sakarya, Sivas, Denizli, Zonguldak, Muğla, Çanakkale, Bolu, Erzurum, Balıkesir, Gaziantep, Isparta, Manisa, Van kentlerinde gerçekleştirilen ve üniversite eğitimine devam edenler, kariyer yaşamına adım atmış gençler ile deneyimli profesyonellerin işe bakışlarını, şirket ve sektör tercihlerini belirleyen 40 temel işveren markası unsurunun karşılaştırmalı ölçümünü baz alan çalışma, internet ortamında anketler aracılığıyla uygulandı. Tünel modeli ile katılımcıların işveren markalarına dair algılarını ölçen araştırma, bu niteliğiyle kurumların potansiyel çalışanları nezdindeki imajları konusunda güçlü yönleri ve gelişim alanlarına da ışık tutuyor.


İşveren markası tünelinin ilk adımında yer alan farkındalık etabında, gençler işveren olarak farkında oldukları şirketleri listeliyorlar. İkinci etap olan dikkate alma basamağında gençlere, listeledikleri işverenlerin hangilerinde çalışmayı düşünebilecekleri soruluyor. Bu basamakta araştırma katılımcıları sayı sınırı olmaksızın çalışmak için dikkate alınabilecek şirketleri seçiyorlar. İşveren markası tünelinin en çekici şirketler sıralamasını belirleyen etabı, bir başka deyişle en önemli adımı olan üçüncü adım, yani idealleştirme adımı. Bu etapta gençlerden ikinci etapta belirledikleri, çalışmayı düşünebilecekleri şirketler içinden beş adet en çekici şirketi seçmeleri isteniyor.


Araştırmanın sunduğu indirgenme oranını (conversion rate) yıl bazında karşılaştırmalarla izlemek şirketler için çok önemli. Bu ve benzeri araştırmalarda, şirketlerin işveren markası performansını sıralamalar yansıtıyor gibi görünse de, düşük veya yüksek performansın sebeplerine dair tüm yanıtlar indirgenme oranlarında gizli çünkü bu oranlar tanınırlıkla çekicilik arasındaki büyük farkı ortaya koyuyor.


Universum En Çekici İşverenler Araştırmaları’nın kritik bulgusu gençlerin en beğendikleri şirketleri sıralamaları değil. Araştırma metodolojisi itibarıyla, katılımcıların kariyer hedeflerini, kariyer profillerini, iş yaşamına dair motivasyonlarını, en çok etkilendikleri kaynakları ve iletişim kanallarını, liderlerden, şirketlerden, üniversitelerden beklentilerini ortaya koyuyor. Bu yılki araştırmada öğrenci ve çalışan gençlerin içgörülerine yer vermenin yanı sıra, 40 yaş üstü deneyimli profesyonelleri de dahil etmemizin nedeni deneyimin iş yaşamına dair beklentileri değiştirebilme gücüne de ışık tutmak ve işveren markası algısının kuşaktan kuşağa nasıl dönüştüğünü aynalamak. Bu sayıda Türkiye’nin 100 bine yakın potansiyel çalışanın ve profesyonelinin işe, ülkeye ve kendilerine bakışlarını, pandemi koşullarının çalışma yaşamını nasıl şekillendireceğine dair ipuçları ile birlikte okuyacaksınız.




kaynak: https://hbrturkiye.com/dergi/yeni-realitede-gencligin-beklentisi