31 Aralık 2012 Pazartesi
2013 Temennisi
Tüm canlılara; sağlıklı, huzurlu, mutlu, başarılı bir 2013 diliyorum...
29 Aralık 2012 Cumartesi
C-E-M-K
* Cömertliğin dibi yoktur..
* Et görmemiş, ciğere bayılır...
* Mutluluk; elindekiyle sevinebilmek, önündekiyle yetinebilmektir...
* Kötülerle düşüp kalkan, iyi insanlara karşı kötü niyetli olur...
* Et görmemiş, ciğere bayılır...
* Mutluluk; elindekiyle sevinebilmek, önündekiyle yetinebilmektir...
* Kötülerle düşüp kalkan, iyi insanlara karşı kötü niyetli olur...
Güzel Sözler..
* Adam; adam kıymeti bilir, sarraf; altın kıymeti...
* Nasıl ki mideniz sizin elinizde olmadan gıdaları hazmediyor, siz uyurken bile işine devam ediyorsa, içine zikir yerleşen kalp de öylece zikreder..
* İnsanın ilmi ile beraber hilim sahibi olması ne güzel olur...
* Boş durmayınız, çünkü ölüm peşimizde...
* Allah'tan korkan kimseden, herşey korkar...
* İnsanlar; Allah'tan korktukları sürece doğru yolda yürürler, bu korku kalplerinden gidince yoldan çıkarlar...
* En tatlı balın bile fazlasının tadı bıkkınlık verir...
* İçimizde kor gibi yanarken susmak acıların en beteridir...
* Kötü bir barış, iyi bir savaştan daha iyidir.
* İlim yalnız zekayı değil, aptallığı da artırır.
* Başkalarının sözlerini sana taşıyanlar; bilki senin sözlerini başkalarına taşır...
* Nasıl ki mideniz sizin elinizde olmadan gıdaları hazmediyor, siz uyurken bile işine devam ediyorsa, içine zikir yerleşen kalp de öylece zikreder..
* İnsanın ilmi ile beraber hilim sahibi olması ne güzel olur...
* Boş durmayınız, çünkü ölüm peşimizde...
* Allah'tan korkan kimseden, herşey korkar...
* İnsanlar; Allah'tan korktukları sürece doğru yolda yürürler, bu korku kalplerinden gidince yoldan çıkarlar...
* En tatlı balın bile fazlasının tadı bıkkınlık verir...
* İçimizde kor gibi yanarken susmak acıların en beteridir...
* Kötü bir barış, iyi bir savaştan daha iyidir.
* İlim yalnız zekayı değil, aptallığı da artırır.
* Başkalarının sözlerini sana taşıyanlar; bilki senin sözlerini başkalarına taşır...
* Adam; adam kıymeti bilir, sarraf; altın kıymeti...
* Nasıl ki mideniz sizin elinizde olmadan gıdaları hazmediyor, siz uyurken bile işine devam ediyorsa, içine zikir yerleşen kalp de öylece zikreder..
* İnsanın ilmi ile beraber hilim sahibi olması ne güzel olur...
* Boş durmayınız, çünkü ölüm peşimizde...
* Allah'tan korkan kimseden, herşey korkar...
* İnsanlar; Allah'tan korktukları sürece doğru yolda yürürler, bu korku kalplerinden gidince yoldan çıkarlar...
* En tatlı balın bile fazlasının tadı bıkkınlık verir...
* İçimizde kor gibi yanarken susmak acıların en beteridir...
* Kötü bir barış, iyi bir savaştan daha iyidir.
* İlim yalnız zekayı değil, aptallığı da artırır.
* Başkalarının sözlerini sana taşıyanlar; bilki senin sözlerini başkalarına taşır...
* Nasıl ki mideniz sizin elinizde olmadan gıdaları hazmediyor, siz uyurken bile işine devam ediyorsa, içine zikir yerleşen kalp de öylece zikreder..
* İnsanın ilmi ile beraber hilim sahibi olması ne güzel olur...
* Boş durmayınız, çünkü ölüm peşimizde...
* Allah'tan korkan kimseden, herşey korkar...
* İnsanlar; Allah'tan korktukları sürece doğru yolda yürürler, bu korku kalplerinden gidince yoldan çıkarlar...
* En tatlı balın bile fazlasının tadı bıkkınlık verir...
* İçimizde kor gibi yanarken susmak acıların en beteridir...
* Kötü bir barış, iyi bir savaştan daha iyidir.
* İlim yalnız zekayı değil, aptallığı da artırır.
* Başkalarının sözlerini sana taşıyanlar; bilki senin sözlerini başkalarına taşır...
24 Aralık 2012 Pazartesi
Dr.Uğur TANDOĞAN-Not Defteri
Sahiplenmek, sahiplenmemek ve sahibi sanmak
Dr. Uğur TANDOĞAN / NOT DEFTERİ
25.01.2011 – 09.31
Havaalanındaki genç kız
- ‘’ Ne mezunusunuz ?’’ diye sordum. ‘
-'’ Üniversite’’ dedi; kahve’de çalışan genç kız. Kahvemi hazırlarken konuşuyorduk. Kahvemi verirken heyecan ile ekledi:
- ’’ sosyolojiyi bitirdim ama Avrupa’da tiyatro okuyacağım. Burada çalışarak para biriktiriyorum. ‘’
Genç kız hedefini koymuştu. Ama beni esas etkileyen kızın işine sahip çıkması idi.
- ’’ sosyolojiyi bitirdim ama Avrupa’da tiyatro okuyacağım. Burada çalışarak para biriktiriyorum. ‘’
Genç kız hedefini koymuştu. Ama beni esas etkileyen kızın işine sahip çıkması idi.
Burası havaalanındaki kafelerden biri idi. Uçaklar sis yüzünden gecikmişti. Havaalanında bekleme salonuna tıkılıp kalmıştık. Uçaklar çalışmıyordu ama mideler öyle değildi. Bekleyiş, mide salgılarını harekete geçirmişti. İnsan sıkıldıkça bir şeyler yeme içme gereği duyuyordu. Midelerin hepsi sözleşmiş gibiydi. Bu nedenle, bir şeyler satın almaya kafeye gittiğimde ille de önümde birilerini buluyorum. Böylece genç kızın müşterilere hizmetini gözleme fırsatım oldu. Genç kız, çok iyi idi. İşinin ehli idi. Tam bir profesyonel gibi davranıyordu. Müşterileri can kulağı ile dinliyordu. Hiçbir müşteri bir dediğini 2. kere tekrarlamıyordu. Atik tetikti; büyük bir verimlilik ile çalışıyordu. Ve bunların ötesinde çok sıcak ve samimi bir gülüşü vardı. Belki bu yüzdendir, alışveriş yapanlar fahiş fiyatlara ses çıkarmıyordu. Genç kız adete dükkanın sahibi gibiydi.
Oteldeki genç
Önceden ne kadar hazırlık yapılsa da eğitim sırasında her zaman bir şeye ihtiyacınız olabilir. Örneğin bir anket formu eksik basılmıştır, yada bir makale.
Ya da tahta kalemi koymayı unutmuşlardır. Ya da bilgisayar ile projektör arasında bir sorun yaşanır. Eskiden bu gibi durumlarda ya bir garson bulurdum yada direk resepsiyona gider isteğimi bildirirdim. Ama oteldeki diğer müşterilerde bir şeyler istediğinden garson sizin istediğinizi unutabiliyordu. Yada resepsiyondaki kişi ‘’ hemen yardımcı olalım derdi’’, ama yardımcı olacak kişi hemen bulunamazdı ve beklemek zorunda kalırdınız. Bu aksilikler, eğitim saatinden çalardı. Eğitim alan şirketler buna bir çözüm buldular. Eğitim programlarında bu tür isteklerini yerine getirmek için organizasyon şirketlerinden birini yardımcı olarak veriyorlar. İsteğimi ona söylüyorum, ben dersimi yapıyorum oda sorunun peşinden koşuyor ve çözüyor.
O genç yine bir eğitimimde görevli idi. Otelin eğitim vereceğim salonuna girdiğimde karşılaştık.
- ‘’ size ben yardımcı olacağım’’ dedi. Çok efendi görünüşlü birisi idi. Okumuş birine benziyordu. Tahminimde yanılmamıştım. Üniversite mezunu idi.’
-’ Bu iş geçici; ben master yapmak istiyorum'' dedi. Çalışmaya elinde bilgisayarı ile gelmişti. Bir sorun çıkarda çözerim diye beklemek zordu tabi. Zamanını değerlendirecekti. Eğitim boyunca kulaklığı kulağında oturdu. Evet çıkan sorunları çözdü. Ancak şunu fark ettim. İşi sahiplenmemişti, işini çok ciddiye almıyordu. Sanki o işi yapmak gücüne gidiyordu. Kendine yediremiyordu yaptığı işe geçici bir iş olarak bakıyordu. Nasılsa master yapacaktı ya.
- ‘’ size ben yardımcı olacağım’’ dedi. Çok efendi görünüşlü birisi idi. Okumuş birine benziyordu. Tahminimde yanılmamıştım. Üniversite mezunu idi.’
-’ Bu iş geçici; ben master yapmak istiyorum'' dedi. Çalışmaya elinde bilgisayarı ile gelmişti. Bir sorun çıkarda çözerim diye beklemek zordu tabi. Zamanını değerlendirecekti. Eğitim boyunca kulaklığı kulağında oturdu. Evet çıkan sorunları çözdü. Ancak şunu fark ettim. İşi sahiplenmemişti, işini çok ciddiye almıyordu. Sanki o işi yapmak gücüne gidiyordu. Kendine yediremiyordu yaptığı işe geçici bir iş olarak bakıyordu. Nasılsa master yapacaktı ya.
BİR YORUM
Size, her yerde rastlayabileceğiniz 2 karakter tanıttım. Birisi işine sahip çıkan birisi ise çıkmayan.
Hangi iş olursa olsun, o işten sorumlu ise, kişi işine sahip çıkmalıdır. İşte başarılı olmak için bu ön koşuldur. Yaptığı işi sevmelidir. Sevginin karışmadığı işten hayır gelmez. Severek yapılmayan yemek bile tatsızdır, tuzsuzdur.
Geçici iş kavramını bir türlü anlamamışımdır. Aslına bakarsanız bütün işler geçicidir. Sadece çalıştığımız süreler biraz farklıdır. Büyük iktisatçı keynesi’n dediği gibi
-‘’ uzun dönemde herkes ölüdür’’ bazı işlere geçici olarak bakmak ve gereken önemi vermemek, bu gerçeği bilmemek demektir. Evet biz bu dünyada da geçiciyiz, kiracıyız. Ama kiracı olduğumuz süre içinde yaşamanın hakkını vermeliyiz. İşi sahiplenmek önemli bir özelliktir. Ancak sahiplenmek ile sahibi olmayı karıştırmamak gerekir. Çünkü bazen kişi kendisini, kiracısı olduğunu yerin sahibi olduğunu da zanneder. Sınırlarını aşar buda patolojik durum.
-‘’ uzun dönemde herkes ölüdür’’ bazı işlere geçici olarak bakmak ve gereken önemi vermemek, bu gerçeği bilmemek demektir. Evet biz bu dünyada da geçiciyiz, kiracıyız. Ama kiracı olduğumuz süre içinde yaşamanın hakkını vermeliyiz. İşi sahiplenmek önemli bir özelliktir. Ancak sahiplenmek ile sahibi olmayı karıştırmamak gerekir. Çünkü bazen kişi kendisini, kiracısı olduğunu yerin sahibi olduğunu da zanneder. Sınırlarını aşar buda patolojik durum.
Daha çok siyasal hayatta ve bürokraside görülür. Bu kişiler bulundukları makamları öylesine sahiplenirler ki, oturdukları emanet koltukların ebedi sahibi oldukları hayaline kapılırlar; oradan bir gün kalkacaklarını unuturlar. Koltuğun verdiği güç oranında saçmalarlar yetkileri oranında zarar verirler. Ama sahiplenmek ile sahibi olmayı karıştırmamalıdır insan (:
...yüreğinize sağlık Hocam...
Sahiplenmek, sahiplenmemek ve
sahibi sanmak
Dr. Uğur TANDOĞAN / NOT DEFTERİ
25.01.2011 –
09.31
Havaalanındaki genç kız
-'’ Üniversite’’ dedi; kahve’de çalışan genç kız. Kahvemi hazırlarken
konuşuyorduk. Kahvemi verirken heyecan ile ekledi:
- ’’ sosyolojiyi bitirdim ama Avrupa’da tiyatro okuyacağım. Burada çalışarak para biriktiriyorum. ‘’
Genç kız hedefini koymuştu. Ama beni esas etkileyen kızın işine sahip çıkması idi.
Burası havaalanındaki
kafelerden biri idi. Uçaklar sis yüzünden gecikmişti. Havaalanında bekleme
salonuna tıkılıp kalmıştık. Uçaklar çalışmıyordu ama mideler öyle değildi.
Bekleyiş, mide salgılarını harekete geçirmişti. İnsan sıkıldıkça bir şeyler
yeme içme gereği duyuyordu. Midelerin hepsi sözleşmiş gibiydi. Bu nedenle, bir
şeyler satın almaya kafeye gittiğimde ille de
önümde birilerini buluyorum. Böylece genç kızın müşterilere
hizmetini gözleme fırsatım oldu. Genç kız, çok iyi idi. İşinin ehli idi. Tam
bir profesyonel gibi davranıyordu. Müşterileri can kulağı ile dinliyordu.
Hiçbir müşteri bir dediğini 2. kere tekrarlamıyordu. Atik tetikti; büyük bir
verimlilik ile çalışıyordu. Ve bunların ötesinde çok sıcak ve samimi bir
gülüşü vardı. Belki bu yüzdendir, alışveriş yapanlar fahiş fiyatlara ses
çıkarmıyordu. Genç kız adete dükkanın sahibi gibiydi. - ’’ sosyolojiyi bitirdim ama Avrupa’da tiyatro okuyacağım. Burada çalışarak para biriktiriyorum. ‘’
Genç kız hedefini koymuştu. Ama beni esas etkileyen kızın işine sahip çıkması idi.
Oteldeki genç
Önceden ne kadar hazırlık
yapılsa da eğitim sırasında her zaman bir şeye ihtiyacınız olabilir. Örneğin
bir anket formu eksik basılmıştır, yada bir makale.
Ya da tahta kalemi koymayı
unutmuşlardır. Ya da bilgisayar ile projektör arasında bir sorun yaşanır.
Eskiden bu gibi durumlarda ya bir garson bulurdum yada direk resepsiyona gider
isteğimi bildirirdim. Ama oteldeki diğer müşterilerde bir şeyler istediğinden
garson sizin istediğinizi unutabiliyordu. Yada resepsiyondaki kişi ‘’ hemen
yardımcı olalım derdi’’, ama yardımcı olacak kişi hemen bulunamazdı ve beklemek
zorunda kalırdınız. Bu aksilikler, eğitim saatinden çalardı. Eğitim alan
şirketler buna bir çözüm buldular. Eğitim programlarında bu tür isteklerini
yerine getirmek için organizasyon şirketlerinden birini yardımcı olarak
veriyorlar. İsteğimi ona söylüyorum, ben dersimi yapıyorum oda sorunun peşinden
koşuyor ve çözüyor.
O genç yine bir eğitimimde
görevli idi. Otelin eğitim vereceğim salonuna girdiğimde karşılaştık.
- ‘’ size ben yardımcı olacağım’’ dedi. Çok efendi görünüşlü birisi idi. Okumuş birine benziyordu. Tahminimde yanılmamıştım. Üniversite mezunu idi.’
-’ Bu iş geçici; ben master yapmak istiyorum'' dedi. Çalışmaya elinde bilgisayarı ile gelmişti. Bir sorun çıkarda çözerim diye beklemek zordu tabi. Zamanını değerlendirecekti. Eğitim boyunca kulaklığı kulağında oturdu. Evet çıkan sorunları çözdü. Ancak şunu fark ettim. İşi sahiplenmemişti, işini çok ciddiye almıyordu. Sanki o işi yapmak gücüne gidiyordu. Kendine yediremiyordu yaptığı işe geçici bir iş olarak bakıyordu. Nasılsa master yapacaktı ya.
- ‘’ size ben yardımcı olacağım’’ dedi. Çok efendi görünüşlü birisi idi. Okumuş birine benziyordu. Tahminimde yanılmamıştım. Üniversite mezunu idi.’
-’ Bu iş geçici; ben master yapmak istiyorum'' dedi. Çalışmaya elinde bilgisayarı ile gelmişti. Bir sorun çıkarda çözerim diye beklemek zordu tabi. Zamanını değerlendirecekti. Eğitim boyunca kulaklığı kulağında oturdu. Evet çıkan sorunları çözdü. Ancak şunu fark ettim. İşi sahiplenmemişti, işini çok ciddiye almıyordu. Sanki o işi yapmak gücüne gidiyordu. Kendine yediremiyordu yaptığı işe geçici bir iş olarak bakıyordu. Nasılsa master yapacaktı ya.
BİR YORUM
Size, her yerde
rastlayabileceğiniz 2 karakter tanıttım. Birisi işine sahip çıkan birisi ise
çıkmayan.
Hangi iş olursa olsun, o işten
sorumlu ise, kişi işine sahip çıkmalıdır. İşte başarılı olmak için bu ön
koşuldur. Yaptığı işi sevmelidir. Sevginin karışmadığı işten hayır gelmez.
Severek yapılmayan yemek bile tatsızdır, tuzsuzdur.
Geçici iş kavramını bir türlü
anlamamışımdır. Aslına bakarsanız bütün işler geçicidir. Sadece çalıştığımız
süreler biraz farklıdır. Büyük iktisatçı keynesi’n dediği gibi
-‘’ uzun dönemde herkes ölüdür’’ bazı işlere geçici olarak bakmak ve gereken önemi vermemek, bu gerçeği bilmemek demektir. Evet biz bu dünyada da geçiciyiz, kiracıyız. Ama kiracı olduğumuz süre içinde yaşamanın hakkını vermeliyiz. İşi sahiplenmek önemli bir özelliktir. Ancak sahiplenmek ile sahibi olmayı karıştırmamak gerekir. Çünkü bazen kişi kendisini, kiracısı olduğunu yerin sahibi olduğunu da zanneder. Sınırlarını aşar buda patolojik durum.
-‘’ uzun dönemde herkes ölüdür’’ bazı işlere geçici olarak bakmak ve gereken önemi vermemek, bu gerçeği bilmemek demektir. Evet biz bu dünyada da geçiciyiz, kiracıyız. Ama kiracı olduğumuz süre içinde yaşamanın hakkını vermeliyiz. İşi sahiplenmek önemli bir özelliktir. Ancak sahiplenmek ile sahibi olmayı karıştırmamak gerekir. Çünkü bazen kişi kendisini, kiracısı olduğunu yerin sahibi olduğunu da zanneder. Sınırlarını aşar buda patolojik durum.
Daha çok siyasal hayatta ve
bürokraside görülür. Bu kişiler bulundukları makamları öylesine sahiplenirler ki,
oturdukları emanet koltukların ebedi
sahibi oldukları hayaline kapılırlar; oradan bir gün kalkacaklarını unuturlar.
Koltuğun verdiği güç oranında saçmalarlar yetkileri oranında zarar verirler.
Ama sahiplenmek ile sahibi olmayı karıştırmamalıdır insan (:
...yüreğinize sağlık Hocam...
21 Aralık 2012 Cuma
17 Aralık 2012 Pazartesi
Y nesli nedir?
Y nesli nedir, kimlerden oluşur?
Amerikan kültüründe, x neslinden sonra gelen kuşak. 1977 ile 1981 yılları arasında doğanları kapsıyor. Y kuşağı için ana tema; 1977'de iletişim (communication) ve medenilik (civilization), 1980 yılında teknoloji ve 1981'de globalizm seçildi. Bu dönemde doğanlara teknolojik olarak daha fazla imkan sunuldu. Y kuşağı; şu ana kadar doğmuş en eğitimli, en medeni, en teknolojiye açık, bilgiyi kaynaklarından öğrenebilen olarak tanımlanıyor. Dünyayı keşfetmeye çalışan insan topluluğu da diyebiliriz.
Amerikan kültüründe, x neslinden sonra gelen kuşak. 1977 ile 1981 yılları arasında doğanları kapsıyor. Y kuşağı için ana tema; 1977'de iletişim (communication) ve medenilik (civilization), 1980 yılında teknoloji ve 1981'de globalizm seçildi. Bu dönemde doğanlara teknolojik olarak daha fazla imkan sunuldu. Y kuşağı; şu ana kadar doğmuş en eğitimli, en medeni, en teknolojiye açık, bilgiyi kaynaklarından öğrenebilen olarak tanımlanıyor. Dünyayı keşfetmeye çalışan insan topluluğu da diyebiliriz.
14 Aralık 2012 Cuma
Eylemlerimiz
eylemlerimiz...(11)
Büyük adamların amaçları, diğerlerinin ise yalnız istekleri vardır.
eylemlerimiz...(12)
Bazıları merdivenin sonuna kadar eriştiğinde, onun yanlış duvara dayanmış olduğunu anlar.
eylemlerimiz...(13)
Yapacağım diye vakit geçirme, yaptım de!
eylemlerimiz...(14)
Düşünce goncadır; dil tomurcuk. Eylem ise, bunların arkasındaki meyve…
eylemlerimiz...(14)
Önemli olan uzaklık değil, ilk adımı atabilmektir.
eylemlerimiz...(15)
Uzun yolculuklar, tek bir adımla başlar.
eylemlerimiz...(16)
Tırmanmayı göze alan, zirvenin hazzını yaşar.
eylemlerimiz...(17)
Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenince, öbürleri de yanlış gider.
eylemlerimiz...(18)
Çalışmak bizi şu üç beladan kurtarır; can sıkıntısı, kötü alışkanlıklar ve yoksulluk.
eylemlerimiz...(19)
Ekmeğini terine banıp yiyeceksin.
eylemlerimiz...(20)
Abideleri taşlar değil, işler yapar.
eylemlerimiz...(21)
Okyanusu, suya bakarak aşamazsın.
eylemlerimiz...(22)
Tanrı fındığı verir, ama kırmaz.
eylemlerimiz...(23)
Hayat; satranç oyununa benzer, çok kez şah dersin, fakat bir kere mat edersin.
eylemlerimiz...(24)
İnsan yenilince tükenmez, pes edince tükenir.
eylemlerimiz....(25)
Kötü bir yıl olunca ümidi kesmeyiniz. Hemen ardından bir değil iki yıl, hem de belki güzel yıllar gelebilir.
eylemlerimiz...(26)
Ya ümitsizsiniz,
Ya da, ümit sizsiniz.
Ya çaresizsiniz,
Ya da, çare sizsiniz.
Büyük adamların amaçları, diğerlerinin ise yalnız istekleri vardır.
Bazıları merdivenin sonuna kadar eriştiğinde, onun yanlış duvara dayanmış olduğunu anlar.
Yapacağım diye vakit geçirme, yaptım de!
Düşünce goncadır; dil tomurcuk. Eylem ise, bunların arkasındaki meyve…
eylemlerimiz...(15)
Uzun yolculuklar, tek bir adımla başlar.
eylemlerimiz...(16)
Tırmanmayı göze alan, zirvenin hazzını yaşar.
Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenince, öbürleri de yanlış gider.
Çalışmak bizi şu üç beladan kurtarır; can sıkıntısı, kötü alışkanlıklar ve yoksulluk.
eylemlerimiz...(19)
Ekmeğini terine banıp yiyeceksin.
Abideleri taşlar değil, işler yapar.
Okyanusu, suya bakarak aşamazsın.
Tanrı fındığı verir, ama kırmaz.
Hayat; satranç oyununa benzer, çok kez şah dersin, fakat bir kere mat edersin.
İnsan yenilince tükenmez, pes edince tükenir.
Kötü bir yıl olunca ümidi kesmeyiniz. Hemen ardından bir değil iki yıl, hem de belki güzel yıllar gelebilir.
eylemlerimiz...(26)
Ya ümitsizsiniz,
Ya da, ümit sizsiniz.
Ya çaresizsiniz,
Ya da, çare sizsiniz.
düşüncelerimiz... (11)
İnsanın hayatı, insanın hayalidir.
düşüncelerimiz...(12)
Küçük işlerle uğraşanlar, çoğu zaman büyük işleri göremeyecek hale gelirler.
düşüncelerimiz...(13)
Her insan kendi görüş sahasında sınırlarını, dünyanın sınırları olarak kabul eder.
düşüncelerimiz...(14)
Peşlerinden gidecek cesaretiniz varsa, bütün rüyalar gerçek olabilir.
düşüncelerimiz...(15)
Riske girmeyen ilerleyemez. Kaplumbağa bile ilerlemek için boynunu dışarı çıkarmak zorundadır.
düşüncelerimiz...(16)
Yapmadığınız atışların; % 100’ünü ıskalarsınız.
düşüncelerimiz...(17)
Akıllı insan; bütün yumurtalarını tek bir sepete koymaz.
düşüncelerimiz...(18)
Yalnızca bir deli, suyun derinliğini iki ayağıyla anlamaya kalkar.
düşüncelerimiz...(19)
Sizi yere yıkan yumruk, sert olandan ziyade, geldiğini görmediğiniz yumruktur.
düşüncelerimiz...(20)
İhtiyatlı Hollandalının tutumlulukla ilgili özdeyişi; “Dokunabildiğin tüm parayı biriktir” der.
düşüncelerimiz...(21)
Kurtlarla arkadaş ol, yalnız elinden baltayı bırakma.
düşüncelerimiz...(22)
Başarı istenmediği yere gelmez…
düşüncelerimiz...(23)
Yenildiğinizi düşünüyorsanız; yenilmişsinizdir.
düşüncelerimiz...(24)
Cesur olmadığınızı düşünüyorsanız; korkaksınızdır.
düşüncelerimiz...(25)
Kazanmak istiyor fakat kazanamayacağınızı düşünüyorsanız; kesinlikle kazanamazsınız demektir.
düşüncelerimiz...(26)
Kaybedeceğinizi düşünüyorsanız; çoktan kaybetmişsinizdir.
düşüncelerimiz...(27)
Dışarıdaki dünyaya çıktığınızda anlayacaksınız ki, başarı ancak onu istediğiniz takdirde gelecektir.
düşüncelerimiz...(28)
Her şey; insanın kafasında biter.
düşüncelerimiz...(29)
Alt edildiğinizi düşünüyorsanız; alt edilmişsinizdir.
düşüncelerimiz...(30)
Yükselmek için, yüksek düşünmelisiniz.
düşüncelerimiz...(31)
Bir ödülü kazanmadan önce, kendinizden emin olmalısınız.
düşüncelerimiz...(32)
Yaşam savaşını kazanan, her zaman en güçlü ya da en hızlı olan değildir.
düşüncelerimiz...(33)
Er ya da geç kazanan kişi, kazanacağını önceden düşünebilen kişidir.
İnsanın hayatı, insanın hayalidir.
Küçük işlerle uğraşanlar, çoğu zaman büyük işleri göremeyecek hale gelirler.
Her insan kendi görüş sahasında sınırlarını, dünyanın sınırları olarak kabul eder.
Peşlerinden gidecek cesaretiniz varsa, bütün rüyalar gerçek olabilir.
Riske girmeyen ilerleyemez. Kaplumbağa bile ilerlemek için boynunu dışarı çıkarmak zorundadır.
düşüncelerimiz...(16)
Yapmadığınız atışların; % 100’ünü ıskalarsınız.
Akıllı insan; bütün yumurtalarını tek bir sepete koymaz.
Yalnızca bir deli, suyun derinliğini iki ayağıyla anlamaya kalkar.
düşüncelerimiz...(19)
Sizi yere yıkan yumruk, sert olandan ziyade, geldiğini görmediğiniz yumruktur.
İhtiyatlı Hollandalının tutumlulukla ilgili özdeyişi; “Dokunabildiğin tüm parayı biriktir” der.
Kurtlarla arkadaş ol, yalnız elinden baltayı bırakma.
Başarı istenmediği yere gelmez…
düşüncelerimiz...(23)
Yenildiğinizi düşünüyorsanız; yenilmişsinizdir.
düşüncelerimiz...(24)
Cesur olmadığınızı düşünüyorsanız; korkaksınızdır.
düşüncelerimiz...(25)
Kazanmak istiyor fakat kazanamayacağınızı düşünüyorsanız; kesinlikle kazanamazsınız demektir.
düşüncelerimiz...(26)
Kaybedeceğinizi düşünüyorsanız; çoktan kaybetmişsinizdir.
düşüncelerimiz...(27)
Dışarıdaki dünyaya çıktığınızda anlayacaksınız ki, başarı ancak onu istediğiniz takdirde gelecektir.
düşüncelerimiz...(28)
Her şey; insanın kafasında biter.
düşüncelerimiz...(29)
Alt edildiğinizi düşünüyorsanız; alt edilmişsinizdir.
düşüncelerimiz...(30)
Yükselmek için, yüksek düşünmelisiniz.
düşüncelerimiz...(31)
Bir ödülü kazanmadan önce, kendinizden emin olmalısınız.
düşüncelerimiz...(32)
Yaşam savaşını kazanan, her zaman en güçlü ya da en hızlı olan değildir.
Er ya da geç kazanan kişi, kazanacağını önceden düşünebilen kişidir.
12 Aralık 2012 Çarşamba
Tavuk yada Kartal
TAVUK YADA KARTAL...
Bir zamanlar, büyük bir dağın tepesinde bir kartal, yuva yapmış. Bir süre sonra kartalın, dört adet de yumurtası olmuş. Yumurtalar henüz kuluçka dönemindeykenİ dağda bir deprem olmuş. Kartalın yuvasındaki dört yumurtadan biri, depremin şiddetiyle yuvadan düşüp, dağın tepesinden yuvarlana yuvarlana vadideki bir çiftliğe ulaşmış. Bu çiftlik, bir tavuk çiftliğiymiş. Çiftlikteki tavuklar, kendi yumurtalarına pek benzemeyen bu değişik ve biraz da büyük yumurtayı sahiplenmek istemişler. Yaşlı bir tavuk, yumurtayı koruması altına almış ve öteki yumurtalardan çıkacak yavrulardan ayırmaksızın, büyütmeye karar vermiş.
Günü dolup ,zamanı geldiğinde, yumurtanın içindeki kartal yavrusu kabuğunu kırmış ve dünyaya gelmiş.
Bir tavuk çiftliğinde bulunduğunu ve kendisinin de çevresindeki yüzlerce tavuğun arasında olduğunu görünce kendini de tavuk sanmış ve çiftlikteki tavuklarla birlikte o da bir tavuk gibi büyümeye başlamış. Yalnızca o kendini tavuk gibi görmekle kalmıyormuş, çiftlikteki tüm tavuklar da onu kendilerinden sayıyor ve ona bir tavukmuş gibi davranıyorlarmış. Kartal zaman zaman içinden,
‘Ben çevremdeki tavuklara pek benzemiyorum… Acaba ben kimim?’ diye geçiriyor ama bu kuşkusunu bir türlü dile getiremiyormuş. Ne de olsa, o da bir tavukmuş ve tavuk olduğunu bilmeli, kabul etmeliymiş.
Bir gün, çiftlikte öteki tavuklarla birlikte oyun oynarken, yukarılarında birkaç kartalın özgürce uçtuklarını görmüş.
Kendini tutamamış, yüreğinde bir anda oluşuveren coşkuyla haykırmış:
‘Aman Allahım, ne kadar güzel uçuyorlar!’ demiş ‘Ben de onlar gibi uçmak istiyorum…’
Tavuklar onun bu sözlerine hep birlikte gülmüşler.
''Sen bir tavuksun'', demişler.''Ve şunu asla aklından çıkarma; tavuklar, kartallar gibi uçmazlar''
Küçük kartal, o günden sonra hemen her gün gökyüzüne bakıyor ve yukarılarda uçan kartal arıyormuş gözleriyle… Bir kartal gördüğünde ise, çiftlikteki öteki tavukları unutuyor, gökteki kartal gözden kayboluncaya dek büyük bir hayranlık ve özlemle onu izliyormuş.
Sonra da, tüm hayranlığını ve özlemini, kartal gördüğü her zaman yaptığı gibi, hep aynı sözlerle dile getiriyormuş:
‘Ah Tanrım ne olur ben de onlar gibi uçabilsem!... Ben de onlar gibi, özgürce kanat açabilsem göklerde…’
O; böyle konuştukça, çevresindeki tüm tavuklar da her zaman söylediklerini bir kez daha yineliyormuş.
'Vazgeç bu düşlerinden… Sen bir tavuksun ve hep bir tavuk olarak kalacaksın...''
Küçük kartal, çevresindeki tavukların her gün birkaç kez yineledikleri bu sözlerden, o kadar etkilenmiş ki... Sonunda bir kartal gibi; göklere, özgürce kanat açmak düşünden vazgeçmiş ve yaşamını bir tavuk gibi sürdürmeyi kabul etmiş.
Ve, bir tavuk gibi sürdürdüğü yaşamının sonunda da,
bir tavuk gibi ölmüş.
Bir zamanlar, büyük bir dağın tepesinde bir kartal, yuva yapmış. Bir süre sonra kartalın, dört adet de yumurtası olmuş. Yumurtalar henüz kuluçka dönemindeykenİ dağda bir deprem olmuş. Kartalın yuvasındaki dört yumurtadan biri, depremin şiddetiyle yuvadan düşüp, dağın tepesinden yuvarlana yuvarlana vadideki bir çiftliğe ulaşmış. Bu çiftlik, bir tavuk çiftliğiymiş. Çiftlikteki tavuklar, kendi yumurtalarına pek benzemeyen bu değişik ve biraz da büyük yumurtayı sahiplenmek istemişler. Yaşlı bir tavuk, yumurtayı koruması altına almış ve öteki yumurtalardan çıkacak yavrulardan ayırmaksızın, büyütmeye karar vermiş.
Günü dolup ,zamanı geldiğinde, yumurtanın içindeki kartal yavrusu kabuğunu kırmış ve dünyaya gelmiş.
Bir tavuk çiftliğinde bulunduğunu ve kendisinin de çevresindeki yüzlerce tavuğun arasında olduğunu görünce kendini de tavuk sanmış ve çiftlikteki tavuklarla birlikte o da bir tavuk gibi büyümeye başlamış. Yalnızca o kendini tavuk gibi görmekle kalmıyormuş, çiftlikteki tüm tavuklar da onu kendilerinden sayıyor ve ona bir tavukmuş gibi davranıyorlarmış. Kartal zaman zaman içinden,
‘Ben çevremdeki tavuklara pek benzemiyorum… Acaba ben kimim?’ diye geçiriyor ama bu kuşkusunu bir türlü dile getiremiyormuş. Ne de olsa, o da bir tavukmuş ve tavuk olduğunu bilmeli, kabul etmeliymiş.
Bir gün, çiftlikte öteki tavuklarla birlikte oyun oynarken, yukarılarında birkaç kartalın özgürce uçtuklarını görmüş.
Kendini tutamamış, yüreğinde bir anda oluşuveren coşkuyla haykırmış:
‘Aman Allahım, ne kadar güzel uçuyorlar!’ demiş ‘Ben de onlar gibi uçmak istiyorum…’
Tavuklar onun bu sözlerine hep birlikte gülmüşler.
''Sen bir tavuksun'', demişler.''Ve şunu asla aklından çıkarma; tavuklar, kartallar gibi uçmazlar''
Küçük kartal, o günden sonra hemen her gün gökyüzüne bakıyor ve yukarılarda uçan kartal arıyormuş gözleriyle… Bir kartal gördüğünde ise, çiftlikteki öteki tavukları unutuyor, gökteki kartal gözden kayboluncaya dek büyük bir hayranlık ve özlemle onu izliyormuş.
Sonra da, tüm hayranlığını ve özlemini, kartal gördüğü her zaman yaptığı gibi, hep aynı sözlerle dile getiriyormuş:
‘Ah Tanrım ne olur ben de onlar gibi uçabilsem!... Ben de onlar gibi, özgürce kanat açabilsem göklerde…’
O; böyle konuştukça, çevresindeki tüm tavuklar da her zaman söylediklerini bir kez daha yineliyormuş.
'Vazgeç bu düşlerinden… Sen bir tavuksun ve hep bir tavuk olarak kalacaksın...''
Küçük kartal, çevresindeki tavukların her gün birkaç kez yineledikleri bu sözlerden, o kadar etkilenmiş ki... Sonunda bir kartal gibi; göklere, özgürce kanat açmak düşünden vazgeçmiş ve yaşamını bir tavuk gibi sürdürmeyi kabul etmiş.
Ve, bir tavuk gibi sürdürdüğü yaşamının sonunda da,
bir tavuk gibi ölmüş.
TAVUK YADA KARTAL...
Bir zamanlar, büyük bir dağın tepesinde bir kartal, yuva yapmış. Bir süre sonra kartalın, dört adet de yumurtası olmuş. Yumurtalar henüz kuluçka dönemindeykenİ dağda bir deprem olmuş. Kartalın yuvasındaki dört yumurtadan biri, depremin şiddetiyle yuvadan düşüp, dağın tepesinden yuvarlana yuvarlana vadideki bir çiftliğe ulaşmış. Bu çiftlik, bir tavuk çiftliğiymiş. Çiftlikteki tavuklar, kendi yumurtalarına pek benzemeyen bu değişik ve biraz da büyük yumurtayı sahiplenmek istemişler. Yaşlı bir tavuk, yumurtayı koruması altına almış ve öteki yumurtalardan çıkacak yavrulardan ayırmaksızın, büyütmeye karar vermiş.
Günü dolup ,zamanı geldiğinde, yumurtanın içindeki kartal yavrusu kabuğunu kırmış ve dünyaya gelmiş.
Bir tavuk çiftliğinde bulunduğunu ve kendisinin de çevresindeki yüzlerce tavuğun arasında olduğunu görünce kendini de tavuk sanmış ve çiftlikteki tavuklarla birlikte o da bir tavuk gibi büyümeye başlamış. Yalnızca o kendini tavuk gibi görmekle kalmıyormuş, çiftlikteki tüm tavuklar da onu kendilerinden sayıyor ve ona bir tavukmuş gibi davranıyorlarmış. Kartal zaman zaman içinden,
‘Ben çevremdeki tavuklara pek benzemiyorum… Acaba ben kimim?’ diye geçiriyor ama bu kuşkusunu bir türlü dile getiremiyormuş. Ne de olsa, o da bir tavukmuş ve tavuk olduğunu bilmeli, kabul etmeliymiş.
Bir gün, çiftlikte öteki tavuklarla birlikte oyun oynarken, yukarılarında birkaç kartalın özgürce uçtuklarını görmüş.
Kendini tutamamış, yüreğinde bir anda oluşuveren coşkuyla haykırmış:
‘Aman Allahım, ne kadar güzel uçuyorlar!’ demiş ‘Ben de onlar gibi uçmak istiyorum…’
Tavuklar onun bu sözlerine hep birlikte gülmüşler.
''Sen bir tavuksun'', demişler.''Ve şunu asla aklından çıkarma; tavuklar, kartallar gibi uçmazlar''
Küçük kartal, o günden sonra hemen her gün gökyüzüne bakıyor ve yukarılarda uçan kartal arıyormuş gözleriyle… Bir kartal gördüğünde ise, çiftlikteki öteki tavukları unutuyor, gökteki kartal gözden kayboluncaya dek büyük bir hayranlık ve özlemle onu izliyormuş.
Sonra da, tüm hayranlığını ve özlemini, kartal gördüğü her zaman yaptığı gibi, hep aynı sözlerle dile getiriyormuş:
‘Ah Tanrım ne olur ben de onlar gibi uçabilsem!... Ben de onlar gibi, özgürce kanat açabilsem göklerde…’
O; böyle konuştukça, çevresindeki tüm tavuklar da her zaman söylediklerini bir kez daha yineliyormuş.
'Vazgeç bu düşlerinden… Sen bir tavuksun ve hep bir tavuk olarak kalacaksın...''
Küçük kartal, çevresindeki tavukların her gün birkaç kez yineledikleri bu sözlerden, o kadar etkilenmiş ki... Sonunda bir kartal gibi; göklere, özgürce kanat açmak düşünden vazgeçmiş ve yaşamını bir tavuk gibi sürdürmeyi kabul etmiş.
Ve, bir tavuk gibi sürdürdüğü yaşamının sonunda da,
bir tavuk gibi ölmüş.
Bir zamanlar, büyük bir dağın tepesinde bir kartal, yuva yapmış. Bir süre sonra kartalın, dört adet de yumurtası olmuş. Yumurtalar henüz kuluçka dönemindeykenİ dağda bir deprem olmuş. Kartalın yuvasındaki dört yumurtadan biri, depremin şiddetiyle yuvadan düşüp, dağın tepesinden yuvarlana yuvarlana vadideki bir çiftliğe ulaşmış. Bu çiftlik, bir tavuk çiftliğiymiş. Çiftlikteki tavuklar, kendi yumurtalarına pek benzemeyen bu değişik ve biraz da büyük yumurtayı sahiplenmek istemişler. Yaşlı bir tavuk, yumurtayı koruması altına almış ve öteki yumurtalardan çıkacak yavrulardan ayırmaksızın, büyütmeye karar vermiş.
Günü dolup ,zamanı geldiğinde, yumurtanın içindeki kartal yavrusu kabuğunu kırmış ve dünyaya gelmiş.
Bir tavuk çiftliğinde bulunduğunu ve kendisinin de çevresindeki yüzlerce tavuğun arasında olduğunu görünce kendini de tavuk sanmış ve çiftlikteki tavuklarla birlikte o da bir tavuk gibi büyümeye başlamış. Yalnızca o kendini tavuk gibi görmekle kalmıyormuş, çiftlikteki tüm tavuklar da onu kendilerinden sayıyor ve ona bir tavukmuş gibi davranıyorlarmış. Kartal zaman zaman içinden,
‘Ben çevremdeki tavuklara pek benzemiyorum… Acaba ben kimim?’ diye geçiriyor ama bu kuşkusunu bir türlü dile getiremiyormuş. Ne de olsa, o da bir tavukmuş ve tavuk olduğunu bilmeli, kabul etmeliymiş.
Bir gün, çiftlikte öteki tavuklarla birlikte oyun oynarken, yukarılarında birkaç kartalın özgürce uçtuklarını görmüş.
Kendini tutamamış, yüreğinde bir anda oluşuveren coşkuyla haykırmış:
‘Aman Allahım, ne kadar güzel uçuyorlar!’ demiş ‘Ben de onlar gibi uçmak istiyorum…’
Tavuklar onun bu sözlerine hep birlikte gülmüşler.
''Sen bir tavuksun'', demişler.''Ve şunu asla aklından çıkarma; tavuklar, kartallar gibi uçmazlar''
Küçük kartal, o günden sonra hemen her gün gökyüzüne bakıyor ve yukarılarda uçan kartal arıyormuş gözleriyle… Bir kartal gördüğünde ise, çiftlikteki öteki tavukları unutuyor, gökteki kartal gözden kayboluncaya dek büyük bir hayranlık ve özlemle onu izliyormuş.
Sonra da, tüm hayranlığını ve özlemini, kartal gördüğü her zaman yaptığı gibi, hep aynı sözlerle dile getiriyormuş:
‘Ah Tanrım ne olur ben de onlar gibi uçabilsem!... Ben de onlar gibi, özgürce kanat açabilsem göklerde…’
O; böyle konuştukça, çevresindeki tüm tavuklar da her zaman söylediklerini bir kez daha yineliyormuş.
'Vazgeç bu düşlerinden… Sen bir tavuksun ve hep bir tavuk olarak kalacaksın...''
Küçük kartal, çevresindeki tavukların her gün birkaç kez yineledikleri bu sözlerden, o kadar etkilenmiş ki... Sonunda bir kartal gibi; göklere, özgürce kanat açmak düşünden vazgeçmiş ve yaşamını bir tavuk gibi sürdürmeyi kabul etmiş.
Ve, bir tavuk gibi sürdürdüğü yaşamının sonunda da,
bir tavuk gibi ölmüş.
9 Aralık 2012 Pazar
Dost
Hayatta biriktirebileceğimiz tek şey; gerçek dostlar olmalı.....
7 Aralık 2012 Cuma
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
