24 Aralık 2012 Pazartesi

Dr.Uğur TANDOĞAN-Not Defteri

Sahiplenmek, sahiplenmemek ve sahibi sanmak



 


Dr. Uğur TANDOĞAN / NOT DEFTERİ




 




 


25.01.2011 – 09.31

Havaalanındaki genç kız



 

- ‘’ Ne mezunusunuz ?’’ diye sordum. ‘

-'’ Üniversite’’ dedi; kahve’de çalışan genç kız. Kahvemi hazırlarken konuşuyorduk. Kahvemi verirken heyecan ile ekledi:
- ’’ sosyolojiyi bitirdim ama Avrupa’da tiyatro okuyacağım. Burada çalışarak para biriktiriyorum. ‘’
Genç kız hedefini koymuştu. Ama beni esas etkileyen kızın işine sahip çıkması idi.

Burası havaalanındaki kafelerden biri idi. Uçaklar sis yüzünden gecikmişti. Havaalanında bekleme salonuna tıkılıp kalmıştık. Uçaklar çalışmıyordu ama mideler öyle değildi. Bekleyiş, mide salgılarını harekete geçirmişti. İnsan sıkıldıkça bir şeyler yeme içme gereği duyuyordu. Midelerin hepsi sözleşmiş gibiydi. Bu nedenle, bir şeyler satın almaya kafeye gittiğimde ille de  önümde birilerini buluyorum. Böylece genç kızın müşterilere hizmetini gözleme fırsatım oldu. Genç kız, çok iyi idi. İşinin ehli idi. Tam bir profesyonel gibi davranıyordu. Müşterileri can kulağı ile dinliyordu. Hiçbir müşteri bir dediğini 2. kere tekrarlamıyordu. Atik tetikti; büyük bir verimlilik ile çalışıyordu. Ve bunların ötesinde çok sıcak ve samimi bir gülüşü vardı. Belki bu yüzdendir, alışveriş yapanlar fahiş fiyatlara ses çıkarmıyordu. Genç kız adete dükkanın sahibi gibiydi.

 


 


Oteldeki genç

Önceden ne kadar hazırlık yapılsa da eğitim sırasında her zaman bir şeye ihtiyacınız olabilir. Örneğin bir anket formu eksik basılmıştır, yada bir makale.

Ya da tahta kalemi koymayı unutmuşlardır. Ya da bilgisayar ile projektör arasında bir sorun yaşanır. Eskiden bu gibi durumlarda ya bir garson bulurdum yada direk resepsiyona gider isteğimi bildirirdim. Ama oteldeki diğer müşterilerde bir şeyler istediğinden garson sizin istediğinizi unutabiliyordu. Yada resepsiyondaki kişi ‘’ hemen yardımcı olalım derdi’’, ama yardımcı olacak kişi hemen bulunamazdı ve beklemek zorunda kalırdınız. Bu aksilikler, eğitim saatinden çalardı. Eğitim alan şirketler buna bir çözüm buldular. Eğitim programlarında bu tür isteklerini yerine getirmek için organizasyon şirketlerinden birini yardımcı olarak veriyorlar. İsteğimi ona söylüyorum, ben dersimi yapıyorum oda sorunun peşinden koşuyor ve çözüyor.

 
O genç yine bir eğitimimde görevli idi. Otelin eğitim vereceğim salonuna girdiğimde karşılaştık.
- ‘’ size ben yardımcı olacağım’’ dedi. Çok efendi görünüşlü birisi idi. Okumuş birine benziyordu. Tahminimde yanılmamıştım. Üniversite mezunu idi.’
-’ Bu iş geçici; ben master yapmak istiyorum'' dedi. Çalışmaya elinde bilgisayarı ile gelmişti. Bir sorun çıkarda çözerim diye beklemek zordu tabi. Zamanını değerlendirecekti. Eğitim boyunca kulaklığı kulağında oturdu. Evet çıkan sorunları çözdü. Ancak şunu fark ettim. İşi sahiplenmemişti, işini çok ciddiye almıyordu. Sanki o işi yapmak gücüne gidiyordu. Kendine yediremiyordu yaptığı işe geçici bir iş olarak bakıyordu. Nasılsa master yapacaktı ya.



 


BİR YORUM

Size, her yerde rastlayabileceğiniz 2 karakter tanıttım. Birisi işine sahip çıkan birisi ise çıkmayan.

Hangi iş olursa olsun, o işten sorumlu ise, kişi işine sahip çıkmalıdır. İşte başarılı olmak için bu ön koşuldur. Yaptığı işi sevmelidir. Sevginin karışmadığı işten hayır gelmez. Severek yapılmayan yemek bile tatsızdır, tuzsuzdur.

Geçici iş kavramını bir türlü anlamamışımdır. Aslına bakarsanız bütün işler geçicidir. Sadece çalıştığımız süreler biraz farklıdır. Büyük iktisatçı keynesi’n dediği gibi
-‘’ uzun dönemde herkes ölüdür’’ bazı işlere geçici olarak bakmak ve gereken önemi vermemek, bu gerçeği bilmemek demektir. Evet biz bu dünyada da geçiciyiz, kiracıyız. Ama kiracı olduğumuz süre içinde yaşamanın hakkını vermeliyiz. İşi sahiplenmek önemli bir özelliktir. Ancak sahiplenmek ile sahibi olmayı karıştırmamak gerekir. Çünkü bazen kişi kendisini, kiracısı olduğunu yerin sahibi olduğunu da zanneder. Sınırlarını aşar buda patolojik durum.

 

 
Daha çok siyasal hayatta ve bürokraside görülür. Bu kişiler bulundukları makamları öylesine sahiplenirler ki, oturdukları emanet koltukların  ebedi sahibi oldukları hayaline kapılırlar; oradan bir gün kalkacaklarını unuturlar. Koltuğun verdiği güç oranında saçmalarlar yetkileri oranında zarar verirler. Ama sahiplenmek ile sahibi olmayı karıştırmamalıdır insan (:




...yüreğinize sağlık Hocam...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder