26 Şubat 2014 Çarşamba

Kanuni Sultan Süleyman

Halk içinde MUTEBER bir nesne yok DEVLET gibi,

Olmaya DEVLET cihanda bir nefes SIHHAT gibi...

HAYATIN İNCELİKLERİ VAR

 

Toplum içinde tek başımıza yaşayamayız.  Toplumla birlikte yaşamak demek, toplumun kabul gördüğü kurallarla yaşamak demek. Öyleyse, toplumun kurallarını, bizden neler istediğini, sonuçlarını bilmek gerekir. Hayatta başarılı olmuş, insanlar tarafından sevilmiş, onurlu ve takdir edilen bir seviyeye ulaşmış insanlar, "hayatın inceliklerini" çok iyi bilen ve çok iyi uygulayan insanlardır.

Ünlü bir idareci ve pedagog olan Nizam-ül Mülk; "Kalpte ve gönüldeki insanlar, kalbe ve gönüle girmeyi bilen insanlardır." diyerek, kalbe ve gönüle girebilmek için, hayatın inceliklerini bilmenin önemine işaret etmiştir.

Hayatta başarılı olmuş, takdir uyandırmış, kalp ve gönüllerde iz bırakmış insanlar, acaba bunu nasıl başarmışlardır? İşte hayatın inceliklerini elde etmenin yollarından bazıları:

1-  Hayatı, toplumu ve insanları iyi okumaya çalışın. Başarılı ve sevilen insanları izleyin. Onların hayat felsefesini öğrenin. O zaman başarının sırrını çözersiniz.

2-  Hayatın ve tutacağınız yolun hakkında tereddüde ve kararsızlığa düşüp de bir ışık aradığınız zaman, fikrini  soracağınız kimseyi iyi seçin. Düşünün ki, isabetsiz bir fikirden hareket ederek verdiğiniz karardan bütün ömür boyu pişmanlık duymanız mümkündür. Fakat isabetli bir fikirden aldığınız ışık da bütün ömrünüzce yolunuzu aydınlatır. (Ali Fuat Başgil)

3-  İradenize hakim olamayacak kadar zevk ve tutkular edinmeyin. Çünkü her insanı hoşlandığı yem ile avlarlar.

4-  Kendinizde cevher olduğuna inanıyorsanız, onu işleyecek bir sarraf bulun.

5-  Her şeye mazeret bulmayı alışkanlık hâline getirmeyin. Unutmayın ki, mazeret bulmayı iyi başaranların, başka bir şeyi iyi başardıkları pek görülmemiştir.

6-  İnsanın ve kitabın dışına aldanmayın, içine bakın.

7-  Kendi sorumluluklarınızı yerine getirin. Ancak o zaman bireyden devlete uzanan çizgide, başkalarının sorumluluklarını eleştirmeye hakkınız olabilir.

8-  Herhangi bir başarısızlıkla karşılaştığınızda, "keşke!" yerine "gelecek sefere" demeyi alışkanlık hâline getirin. Bu perspektif, sizin geleceğinizi belirlemede önemli bir unsurdur. Çünkü "keşke!" kaybolan ümitleri, "gelecek sefere" ise, yeni ümitleri sembolize eder.

9- Yetenek, güç, imkân, tecrübe gibi kendi gerçeklerinize göre standartlarınızı belirleyin. Ve bu gerçeklere uygun olarak, iktisat içinde yaşayıp, insanlara en az muhtaç olacak şekilde hayatınızı yönlendirin. Çünkü huzur ve mutluluğu ancak böyle yakalayabilirsiniz. Unutmayın, hayatında mutsuz ve huzursuz olan kimseler, beş yıldızlı isteklerini, dört yıldızlı yeteneklerle gerçekleştirmek isteyen kimselerdir.

10-  Hayatı, yaşamaya değer bulmayı beklemeyin, hayatı yaşanmaya değer kılmaya katkıda bulunun.

11-  Sevdiğiniz birine, ortaya koymak istediğiniz sevginizi, onun ölümünden sonraya saklamayın. Onu sevdiğinizi kabri başında değil, o hayattayken söylemeniz bir anlam ifade eder.

12-  Bulutta otu, otta sütü, sütte eti, ette ruhu görebilen basiret sahiplerinden olmaya çalışın.

13-  Yün bulmaya gidip de, kırpılmış olarak dönenlerden olmayın.

14-  Sağlıklı bir toplum yapısının ve toplum diyalogunun olmazsa olmazlarından olan nezaketi, hiçbir zaman elden bırakmayın.

15- Bir dostun yetenek ve erdemini gördüğünüz zaman, takdirlerinizi ifade etmeyi ihmal etmeyin. Çünkü, başkalarının yetenek ve erdemini görmemek ayıp, fakat kendi ayıbını görmek ise, hünerdir.

16-  Başkalarının ayıplarıyla uğraşmak gibi bir ayıba hiçbir zaman düşmeyin.

17-  İnsanlarla ilişkilerinizde vücut dilinin inceliklerine dikkat edin. Birine hitap ettiğiniz zaman veya biri size hitap ettiği zaman (ona önem verdiğinizi göstermek için) daima gözlerine bakın.

18-  Gerek evinizde, gerekse de misafirlikte önüne konan yemeği övmeyi ve yapana teşekkür etmeyi unutmayın.

19-  En yakın arkadaşınızla bile şakalaşirken zarif olun. Kaba şakadan hayvan bile hoşlanmaz.

20-  Doğru ve istikamet üzere düşünceler edinmeye bakın. Çünkü düşünceler gayeleri doğurur; gayeler eyleme dönüşür, eylem alışkanlıkları oluşturur, alışkanlıklar da karakterini belirleyerek geleceğini tayin eder.

21-  Başkalarının hataları ve kötülükleri ile uğraşarak ruhunuzu karartmayın. Unutmayın! Düzeltilmesi gereken biricik insan kendinizdir.

22-  Sakın ola ki, öfkeli iken bir şey yapmaya, bir karar vermeye kalkmayın. Unutmayın ki, hiçbir tecrübeli kaptan, fırtınalı havada denize yelken açmayı düşünmez.

23-  Kalbinizin fazla çarpmaya başladığı, kanınızın yüzünüze çıkıp damarlarınızın büyüdüğünü hissettiğiniz anda, konuştuğunuz meseleyi kapatın ve susun. Çünkü bu noktadan sonra konuşmaya başlayan siz değil, hırsınız ve öfkenizdir. Bundan dolayı, o andan itibaren gerçek için değil, kendiniz için uğraşmaya başlarsınız.

24-  Ağlamaktan korkmayın! Zihindeki ıstırap veren düşünceler gözyaşı ile temizlenir.

25- Her olgun insan gibi, duygu, düşünce ve hareket dengesini iyi kurun. Hassas olmak da felâkettir, hissiz olmak da...  Aşkınızı mantığınıza, mantığınızı da aşkınıza  feda etmeyin. Önce düşünün, sonra inanın, en sonunda da harekete geçin. Düşünceniz inancınız ile, inancınız hareketiniz ile, hareketiniz de düşünceniz ile çatışmasın.

26-  Aydınlığı içinizde taşımaya bakın. İşte o zaman karanlıkta bile yolunuzu bulabilirsiniz.

27-  Başkalarının size inanmalarını istiyorsanız, önce siz kendinize inanın.

28-  Özgür olmadığı halde, kendisini özgür sanan nice tutsakların olduğunu unutmayın.

29-  Bir sırrın sorumluluğunu, arkadaşınıza vermeden önce iyi düşünün.

30-  Diken olup ayağa batacağınıza, gül olun da yakaya takılın.

31-  Çektiğiniz acılardan yakınmayın. Çünkü acı, size kendinizi aşmanın, duyuların sınırlı dünyasından kurtulmanın yollarını öğretir.

32-  Farklı olmayı, farklı düşünmeyi tehlike olarak değil, zenginlik olarak algılayın ve bu farklılıklara hoşgörü ile yaklaşın.

33- Gayeleri olan büyük adamlardan olun. Yoksa sadece istekleri olan küçük adamlardan olursunuz. Unutmayın! İnsana, aradığı şeye bakarak değer biçilir.

34- Hayat bir koşudur. Herkes bu koşuya performansı nispetinde katılır. Önemli olan hangi kulvarda koştuğunuzdur. Onun için koşmaya başlamadan önce kulvarınızı iyi seçin.

35- Gözünüz ile değil, yüreğiniz ile hüküm verin.

36-  Önyargılarınızı yargılama cesaretini gösterin.

. 37- İnsanların bazısı yaşamadan ölür, bazısı ise öldükten sonra yaşamaya devam eder. Siz de kısa hayat serüveninde kalıcı bir eser bırakarak ölümsüzleşmeye bakın.

38-  Sözlerinizi dikkatli sarf edin. Ölçün, biçin, öyle konuşun. Unutmayın! Konuşmak ucuzdur ama, geri satın almak pahalıdır.

39-  Öldükten sonra adınızın dillerde "hayırla" yâd edilmesini istiyorsanız, büyük fedakârlıklarda bulunarak, sabırla, azimle iyi bir iş ortaya koymalısınız. Unutmayın ki, âbideleri taşlar değil, işler meydana getirir.

40-  Unutmayın! Doğru ve güzel sadeee sizin-tekelinizde değildir.                                                     . ,     ;::;;^.

41-  Unutmayın! Eğer su kaynağı kendi ruhunuzdan fışkır-mazsa susuzluğunuzu dindiremezsiniz.

42-  Eşit davranarak değil, hakkını vererek "âdil" olun.

43-  Yaptığınız tercihlerin sonuçlarını, tercihlerinizi yaptıktan sonra değil, yapmadan önce düşünün.

44-  Yaşlanın ama paslanmayın.

45-  En büyük terbiyeci olan Rabbimizin "terbiye eden" emirlerine  itaat  ederek  İlâhî  terbiyeden  nasibinizi  alın. (Refik, 2000: 209-213)

Yaşanmış, doğruluğu test edilmiş ve hayatın incelikleri hâline gelmiş bu kurallara dikkat eden bir insanın, toplum içinde başarısız ve itibarsız olması mümkün mü? iman, başarı yolunda insanı sürükler, hedefe taşır. Eğer yerinizde sayıyorsanız, imanınız çok zayıf demektir. Dn.

25 Şubat 2014 Salı

Hiçbir güç, dürüst yaşamak kadar etkili değildir.

Doğumla başlayan, aile kültürüyle devam eden, topluma ayak uydurmaya çalışan, yaşamayı öğrenme gayreti içerisinde olan, hayatını devam ettirebilmek için her alanda uğraş vermesi gereken, başarılı olması istenen çünkü ancak o zaman alkış yada takdir alan BİZLER...

ZAMANA AYAK UYDURMAKTA ZORLANAN BİZLER... YALPALAMAKTA OLAN BİZLER....

Çok değerli cinslerimizle sohbet ederken, bazen farklı frekanslarda olduğumuzu hissederiz. Yaşamımızda yer alan tüm güzellik ve çirkinliklerin bir değeri vardır... Bazense  yargılamalarımız ve sonrasında değer verdiklerimiz sadece ve sadece güzelliklerdir..

Bazen herşey; altını çizerek bir kez daha yazmaktan hiç üşünmediğimiz herşey çok değerlidir... Bazense kademe ve dereceleri vardır... Kötü olanlar sıralamada bile yoktur...

Bazen ağlarken duygulandığımız bir olaya, bazense katıla katıla gülmekteyizdir. Farklılıklarımızıda gözönünde bulundurarak, her ne olursa olsun, herkesin genel talebi ''mutlu ve huzurlu'' olmaktır.

Hayatta ''mutlu ve huzurlu'' olmak kolay mıdır? Aranıp, bulabilecek bişey midir? Bi kez sahip olursak, sürekli bizim demek midir? Bir yolu var mıdır? Bir sırrı var mıdır? derken...

Yokluktan varlığa çıktığımızı, Allah'ın bizleri bir insan olarak yarattığını, özgür olduğumuzu, akıl, ruh ve beden sağlığımızın yerinde olduğunu, tüm uzuvlarımızın yerinde ve tam olduğunu, değerini düşünmeye başlarsak....

Yaşadıklarımıza ve var olanlara; doğru yerden bakabilirsek.. Bardağın dolu tarafını görebilirsek, insana baktığımızda onun kalbi, aklı,cesareti, erdemi gelirse aklımıza,,,

Güzel gören, güzel düşünür... Güzel düşünen de hayatından lezzet alır.. Ne güzel ifade edilmiş bir cümledir. Az ama öz..

Vicdanımızı ve kalbimizi rahatlatmak istiyorsak dürüst yaşamalıyız. Helalinden kazanmak, harama el uzatmamak, doğru yaptığını bilmek.. Geleceğe yönelik (ki şu an medya ile farklılıklar empoze edilmeye çalışılsa da) endişelenmek ve içinde bulunduğumuz anı harcamaktansa, bir an için sahip olduğumuz nimetleri düşünerek sahip olduklarımızın varlıkları ile mutlu ve huzurlu olmayı seçebiliriz.

İhtiyarlık gelmeden gençliğin, hasta olmadan önce sağlığımızın, ölmeden öncede hayatımızın, meşgul olmadan önce de zamanımızın kıymetini bilmek...

Para (araç olduğunu bilerek) ile ölçülen tüm varlıklar sona erdiğinde, doğumla gelmiş halimiz yani BİZ... Aslında ne kadar kolay... Canını yakan duygularla yüzleşmek, seni üzen biriyle açık açık konuşmak, farkına vararak yaşamak...İşte, bize o acıyı, hüznü yaşatan duygular bizi olgunlaştırırken farkına varmak...

Onlara teşekkür edebilmek...

Sahip olmadıklarımızı düşünerek ''keşke'' diyeceğimize, sahip olduklarımızı düşünerek ''iyi ki'' demeyi tercih ederek...

İşte yine seçim bizim.

 

 

 

 

 

 

14 Şubat 2014 Cuma

Düştüğünüzde yanınızdaki insanları iyi tanıyın ki; kalktığınızda kiminle yürüyeceğinizi bilesiniz.

Emeğe Saygı

 

Tarım toplumu, sanayi toplumu ve bilgi toplumu...

Hangisi olursa olsun, canlının bulunduğu her ortamda yaşam büyük bir hızla devam ediyor, hızla akıp gidiyor. İster farkında olalım, istersek de olmayalım. İster sevelim, istersek de sevmeyelim. İster tat alalım, istersek de acı çekelim. O;  sistemi içerisinde yoluna devam ediyor. Hisseden, duygularıyla anlamlandıran biziz herşeyi. Bütün hücrelerimiz çalışırken, beynimiz bizim sistemimizi yönetirken, inanılmaz bir emek var. Hani biri senin için bir şey yapar, en basiti bir bardak su verir ve sen teşekkür edersin ya... İşte o teşekkürün en büyüğü kendimize... En büyük emek biziz...

Kendimize sevgilerimizle.
Bin millik yol, bir adımla başlar.

11 Şubat 2014 Salı

Stephen Covey

Önce anlamaya çalış, sonra anlaşılmaya.

YUNUS EMRE

İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen, bu nice okumaktır.

Garcia'ya Mektup

Amerika Birleşik Devletleri ve İspanya arasındaki savaşın bir aşamasında ABD Başkanı, çok acele olarak Küba'daki isyancıların önderi Garcia'ya bir haber göndermek istedi. Garcia, hangisinde olduğu bilinmeyen Küba dağlarından birinde ve nerede oldukları bilinmeyen onlarca sığınaktan birinde saklanıyordu. Kendisine posta ya da telgraf yoluyla ulaşabilmek olanaksızdı.
ABD Başkanı'nın ona, ne denli önemli bir haber göndermek istediğini bilen çevresindekiler, Garcia'ya bir haberin, ancak elden götürülebilecek bir mektupla ulaştırılabileceğini bildirmek zorunda kaldılar. Başkanın çaresiz bakışları karşısında yanıt, çevresindeki subaylardan birinden geldi.
'Benim birliğimde, Rowan adında bir çavuş vardır' dedi. Kimsenin nerede olduğunu bilmediği Garcia'yi o bulabilir ve mektubunuzu kendisine ulaştırabilir.

Bu yanıta Başkan'ın aklı pek yatmamıştı ama, ortada yapılabilecek başka bir şey yoktu. Rowan çağrıldı. Kendisine, Garcia'ya gönderilecek mektup uzatıldı ve... 'Bunu, Garcia'ya teslim edeceksin' denildi.
Rowan mektubu aldı, üniformasının yanındaki deri kesenin içine koydu, kesenin ağzını sıkıca büzdükten sonra, göğsünün üzerine kayışla bağladı. Önce Başkan'a selam verdi, sonra komutanlara, en sonra da kendi komutanına selam verdi, dışarı çıktı.

 

Rowan, yola çıktıktan tam dört gün sonra, gecenin karanlığından da yararlanarak, üstü açık bir kayıkla Küba sahilinin açıklarına vardı. Küba'nın, balta girmemiş ormanlarına dalıp, gözden kaybolduktan üç hafta sonra, adanın öteki yakasında ortaya çıktı. Ülkesinin düşmanı bir ülkeyi, yürüyerek bir uçtan öteki uca geçti ve Garcia'ya, mektubunu teslim etti.

Sevdiğim Bir Hikaye

Bir defasında her yönetici gibi çok meşgul iken odama giren bir memur bana:

- "Efendim siz, birlikte çalıştığım arkadaşlarımdan birini terfi ettirdiniz. Yaş ve kıdem bakımından aramızda hiçbir fark yok. Öğrenimimizde aynı. O benden daha yakışıklı da değil. Beni hala terfi ettirmiyorsunuz." dedi.

Ben ise dalgınlık halinde mırıldandım.

"-Sokakta gürültü var. Duyuyor musunuz? Nedir acaba?"

"-Gidip sorayım efendim" diye memur can sıkıntısı ile cevap verdi. Biraz sonra döndü.

"-Bir arabaymış efendim..."

"-Yükü neymiş?" diye sordum.

"-Gidip bakayım efendim..." dedi. Biraz sonra döndü.

"-Arabanın yükü bir sürü çuval efendim."

"-Çuvallarda ne varmış?"

"-Gidip bakayım efendim." dedi. Biraz sonra döndü.

"-Çuvallarda çimento varmış efendim..."

"-Nereye gidiyormuş bu araba?"

"-Gidip bakayım efendim." dedi. Biraz sonra dönüp cevap verdi.

"-X ve Y inşaat şirketinin şantiyesine gidiyormuş efendim..."

"-Çok güzel.." dedim. "Şimdi bana terfi eden arkadaşınızı çağırır mısınız lütfen? Hani haksız yere terfi eden arkadaşınızı."

Beriki geldi. Ben mırıldandım:

"-Sokakta bir takım gürültüler oluyor nedir acaba?"

"Gidip bakayım efendim." dedi. Döndüğü zaman şöyle cevap verdi:

"-Kırk çuval portland çimentosu yüklü araba. Çimentoların

menşei New Orleans. X ve Y inşaat şirketinin merkez şantiyesinen

gidiyormuş." Ve devam etti. "Uluslararası ulaşıma ait bir kamyon

çuvallarını istasyondan almış. Çuvallardan biri patladığı için şimdi

bunu değiştirmeye çalışıyorlar."

Bu kadar...

6 Şubat 2014 Perşembe

Formayı ıslatan kazanır.

En sevdiğim sözlerden.

Ölçülü, tutarlı, tutkulu, güvenilir, dürüst, çalışkan, sonuç odaklı, itibarlı, yeniliklere ve gelişime açık olmak.

Bide farklılıkları zenginlik olarak görmek.

Büyük emek sarfetmek ve ter dökmek.

Her birine ilaveler yapabileceğimiz gibi, aynı zamanda her birinin altını sayfalarca doldurabiliriz.

Sadece çok çalışmak, çok koşturmak yetmiyor. Tüm bu çabaların yanında değerlerine sahip çıkarak koşmak doğru sonuç veriyor.

Evet, almak istersek okuduğumuz okulunda çok faydası var. Çünkü okulu okul yapan yani okulun kalitesini belirleyen; içinde eğitim veren eğitmen ve sistemli bir şekilde yürüten yöneticiler. O okuldan mezun olunca, daha da bilgi ile donatılmış okulların kapısını açan bizim o okulda okurken almış olduğumuz eğitimin derecesi.

Sadece eğitmeni dinlemek yetmiyor, sadece sistemli bir okulda okumak yetmiyor. Sadece çok çalışmak yetmiyor. Kritik konu, Çalışırken kendini geliştirmek. Araştırmadan vazgeçmeden merak ettiğin doğru bilgilere ulaşmak ve tekrar çok çalışmak. Tüm bunlar sıradan verilere ulaşmak için değil, etkili ve verimli olmasını istiyorsak eğer belirlediğimiz ve çizdiğimiz hedef doğrultusunda çok çalışmak ve geliştirmek.

Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu? diyor ya atalarımız. Doğru diyorlar. Bilgi avantaj sağlıyor çalışana. Ama doğru bilgi.

Nerede olduğumuzun doğru tespitini yapıp, iyi bir analiz ile nerede olmak istediğimize doğru karar vermek...

Çünkü insan sevdiği alanda okumalı, sevdiği işi yapmalı. Doğru kulvarda formayı ıslatmalı istediği sonucu almak istiyorsa.

Sağlıcakla.

 

 

3 Şubat 2014 Pazartesi

Ne bekliyoruz hayattan?

Yoldan geçen birini çevirip soralım. Hayattan ne bekliyorsunuz? diyelim. Sizce ne cevap verecektir?  Para, iş, aş, ev, araba, huzur, vb.. Soru sorduğumuz kişinin genç, ergen, yetişkin, yaşlı olması cevapta etken olacaktır. Aslında hangi cevabı alırsak alalım, dünden daha güzel yaşamak istiyoruz. Güzeli siz doldurun.

Soru sormaya bile gerek kalmadan, genciyle yaşlısıyla o bilince  erişebilsek... derken Ebru geldi yanıma, O'na sordum ne beklersin hayattan diye, bakın ne dedi;

 

Hani hep derler ya : ' Pembe panjurlu evim olsun' benimki de o misal. Kötüsü bu ya herşeyin ufağını, işimi minimumda çözeni bekliyorum. Son zamanlarda türeyen ruh bilimciler, kişisel danışmanlar ısrar ediyor ki ... '' Allah'dan en fazlasını iste, evren için, kendin için''

Olsun ufak bir evim, kimseye yük olamayacağım kadar, emekli maaşım yeter, yok öyle büyük hayallerim.. Dünyayı gezmeye devam. Doğduysak bu şehirde, vatandaşıysak bu ülkenin, Allah'ın yarattığı diğer nimetlerden mahrum kalacak değiliz ya..

Gözümü kapıyorum..Hoooppp..pembesinden panjuruna dalga sesleri var.. Nerde miyim? Yine ufak bir denizci kasabasında.  Bugün kitap okuyorum. Bahçe işleride biraz yormuyor değil.. Emre yine tutturdu şurda ufakta olsa ticaret yapalım diye. Yok diyorum. Sonuncuyu hatırla, hani demiştin ya diyorum, neyseki akşam oluyor.. Bahçede yetişen taze sebzeler ve meyvalar gelince önüne :) susuyor şimdilik..Ertesi günün planı şimdiden hazır.. 2 tarafına fazla ağırlık verince yıkılacak olan teknemizle bekle bizi mavi tur..

Sevgiyle..

 

Planlama

 

PUKO (Planla, Uygula, Kontrol Et)

TTT (Teşhis, Tedavi, Takip)

Hayatımızın her alanında karşımıza çıkan sorunları; en aza indirebilmek için yapmamız gerekenlerin başında Planlama geliyor.

Bir işe başlamak için, önce fizibilite raporun var mı yada fizibiliteni yaptın mı diyorlar;  yada kar zararı hesapladın mı, fayda maliyet analizini yaptın mı?

Hani bu iş tutmazsa, başın derde girmesin yani sen sıkıntı çekme diye söylüyorlar ya...

Ya da hani herkes, ''ya senin iyiyi düşünmeme gerek yok, iyi zaten iyidir'' diyorlar ya.

Aslında her söyleyen kendine göre doğru söylüyor. Muhtemelen yaşadığı yada duyduğu yada bildiği veya gördüğü bir olay vardır ve seni uyarmak için, yada bak bunu da göz önüne al demek istiyordur.

Ve toplum içerisinde yapılan bu uyarıları uzmanlar kitap yapıyorlar ve sonrasında da bize toplu halde sunuyorlar, güzel bir alan oluşturuyorlar.

Ne iş yada, ne hedef belirlerseniz belirleyin ancak öncesinde hayal edin, en ince ayrıntısına kadar siyah-beyaz yada renkli hayal kurun. Kendinizi hedefinize ulaşmış görün, hatta çalan müziği bile duyun, hissedin, koklayın yani tüm duyu organlarınız ile yaşayın... derken,

İşte tüm bunları yaparken şunları da gözardı etmeyin diyorum,

- gerçekçilik,

-hedefinize bütünsel bakmak,

- siyasal, sosyal, ekonomik faktörler,

- sezgiler

- hesap yapmak,

-esnek düşünmek,

- kritik faktörleri belirlemek.

çok gibi mi? yok değil. Tüm bunlar için ise önünüze çıkacak engeller gözüyle bakmak ve her birini en ince ayrıntısına kadar düşünmek, göz önünde bulundurmak ve sonuçlandırmak.

Olumlu düşünmek,

Olumsuz düşünmek ve

Vasat düşünmek.

Olumlu düşünmek yada olumlu planlamak..

Sonrasında yapabileceklerimiz, hayallerimiz gerçekleşir, daha çok mutlu oluruz. Sonuçlarını düşünerek daha çok motive oluruz. Daha başarılı oluruz. Hep dahası var ... Yine de herkesin söylediği gibi; iyiyi düşünmemezlik yapmayalım. Bence iyiyi de düşünelim.

Olumsuz düşünmek, üzerinde fazla düşünmemek lazım ama yine de, hedeflediğimiz her ne ise ulaşamama halinde, istediklerimizin gerçekleşmemesi durumunda ne olur? yada beni ne kadar etkiler? bilmek ve ona göre gardını almak..

Vasat düşünmek, olsa da olur, olmasa da olur. Saldım çayıra Mevlam kayıra. Bizim ne kadar istediğimize bağlı..

Hadi kolay gelsin hepimize.

 

 

Durgun suda, herkes kaptan.