27 Ekim 2014 Pazartesi
YILLIK İZİNDE MERAK
ETTİKLERİNİZ!
Yıllık ücretli izin günlerinin hesabında izin süresine
rastlayan ulusal bayram, hafta tatili ve genel tatil günleri izin süresinden
sayılmayacaktır. İşyerlerinde cumartesi günü çalışılıp çalışılmamasının
herhangi bir önemi bulunmamaktadır. Toplu iş sözleşmesi veya iş sözleşmelerinde
aksine bir hüküm yoksa, yıllık izinler cumartesi gününe dâhil edilecek ve
izinden düşülecektir. Eğer iş sözleşmesi veya toplu iş sözleşmesinde cumartesi
gününün izinden düşülmeyeceği yönünde bir düzenleme varsa bu durumda düşülmeyecektir.
GENEL BİLGİLER
Yıllık izin hakkı, çalışanların en temel haklarından birisi
olup, izin hakkından vazgeçilmeyeceği gibi, bir başkasına da devredilmesi
mümkün değildir.
4857 sayılı iş kanunu kapsamına giren işyerlerinde çalışan
işçiler işyerine girdiği günden başlayarak, deneme süresi de içinde olmak üzere
en az bir yıl çalışmış olanlara işyerindeki kıdemlerine ve yaşlarına göre
yıllık ücretli izin verilmektedir.
İşçinin işyerine giriş tarihinden itibaren deneme süreside dâhil
olmak üzere, her çalışma yılını tamamlaması halinde o yıla ilişkin ücretli izne
hak kazanır. Uygulamada çok sık rastlandığı üzere, bir yıldan az süre için
orantılı olarak yıllık ücretli izin hakkı doğmaz.
Genel kural olarak, işçiye izne hak kazandığı yıl içinde
yıllık izni kullandırılmalıdır. Ancak, çeşitli sebeplerden dolayı yılın içinde
kullanılmayan izinler gelecek hizmet yıllarına devreder; çünkü yıllık izin
hakkı, vazgeçilmez haktır.
İZİN SÜRESİNE KIDEM VE
YAŞ’IN ETKİSİ
İşçilere verilecek yıllık ücretli izin süresi, hizmet süresi;
a) Bir yıldan
beş yıla kadar (beş yıl dâhil) olanlara on dört günden,
b) Beş yıldan
fazla on beş yıldan az olanlara yirmi günden,
c) On beş yıl (dâhil)
ve daha fazla olanlara yirmi altı günden,
Az olamayacaktır. Ancak on sekiz ve daha küçük yaştaki
işçilerle elli ve daha yukarı yaştaki işçilere verilecek yıllık ücret izin
süresi yirmi günden az olamaz.
Yıllık izin süreleri iş sözleşmeleri ve toplu iş sözleşmeleri
ile arttırılabilir. Yıllık izin süreleri, tarafların anlaşması ile bir bölümü
on günden aşağı olmamak üzere en çok üçe bölünebilir.3’ ten fazla bölünmesi
yasaya aykırı olacaktır.
Yıllık ücretli izine hak kazanmak için gerekli sürenin
hesabında işçilerin, aynı işverenin bir veya çeşitli işyerlerinde çalıştıkları
süreler birleştirilerek göz önüne alınır. Örneğin A Ltd. Şti.’ ne X işyerinde
10 yıl çalıştıktan sonra aynı A Ltd. Şti.’ ne ait Y işyerinde nakil olan bir
kişinin yıllık izin süresi 20 gün olacaktır.
Yıllık izin kıdeminin hesabında farklı işverenlere ait farklı
işyerlerindeki
Süreler ise birleştirilmez. Örneğin A Ltd. Şti.’ nde 10 yıl
çalıştıktan sonra işten ayrılan ve B limitet şirketinde çalışmaya başlayan
kişinin bir yıl çalıştıktan sonra yıllık izin süresi 14 gün olacaktır.
CUMARTESİ İZİNDEN
DÜŞÜLÜR
Yıllık ücretli izin günlerinin hesabında izin süresine
rastlayan ulusal bayram, hafta tatili, ve genel tatil günleri, izin süresinden
sayılmayacaktır. İşyerlerinde cumartesi günü çalışıp çalışılmamasının herhangi
bir önemi bulunmamaktadır. Toplu iş sözleşmelerinde aksine hüküm yoksa,
cumartesi günleri yıllık izine dâhil edilecek ve izinden düşülecektir. Eğer iş
sözleşmesi veya toplu iş sözleşmesinde cumartesi gününün izinden düşülmeyeceği
yönünde bir düzenleme varsa bu durumda düşülmeyecektir.
Yıllık ücretli izne hak kazanılması için gerekli şartlardan
biriside işçinin sürekli bir işte çalışmasıdır. Niteliklerinden ötürü bir
yıldan az süren mevsimlik veya kampanya işlerinde çalışanlara bu kanunun yıllık
ücretli izinlere ilişkin hükümleri uygulanmaz.
Yıllık ücretli izine hak kazanmak için gerekli sürenin
hesabında işçilerin, aynı işverenin bir veya çeşitli işyerlerinde çalıştıkları
süreler birleştirilerek göz önüne alınır.
İZİN ÜCRETİ AVANS
OLARAK ÖDENİR
4857 sayılı İş Kanununun 57. Maddesine göre işveren, yıllık
ücretli iznini kullanan her işçiye, yıllık izin dönemine ilişkin ücretini
ilgili işçinin izine başlamasından önce peşin olarak ödemek veya avans olarak
vermek zorundadır.
İHBAR SÜRESİ VE İZİNLER
İÇİÇE GİREBİLİR Mİ?
İşveren tarafından iş sözleşmesinin fes edilmesi halinde 17.
Maddede belirtilen bildirim süresiyle, 27. Madde gereğince işçiye verilmesi
zorunlu yeni iş arama izinleri yıllık ücretli izin süreleri ile iç içe giremez.
Ancak bu düzenleme karşılığında Yargıtay kararlarında ‘iş sözleşmesinin
işverence feshedilmesi halinde bildirim öneli ile yıllık izin süresinin iç içe
girebileceği kabul edilmelidir.’ Denilerek işçinin ihbar süreli olarak feshi
halinde yıllık izin süreleri ile ihbar süresinin iç içe girebileceğine
hükmedilmiştir.
İş kanunun 56. Maddesine göre, dinlenme ve hastalık izinleri
yıllık izne mahsup edilemez. İşçinin, yıllık ücretli kullanırken hastalanması
ve kaza geçirmesi halinde, ilgili sağlık kuruluşlarından sağlık izni
almasıyla yıllık izni askıya alınacaktır.
İZİNDEN GEÇ DÖNENLER
‘DİKKAT!’
Yıllık ücretli izinden geç dönen işçilerin, kabul edilebilir
bir mazereti olmaması veya bunu belgeleyememesi halinde devamsız sayılarak
gerekli kanuni işlem yapılabilir. İşçinin devamsızlık halinin bir iş günü
olması halinde, sadece o günün ücreti ile hafta tatili ücretinin kesilmesi
gündeme gelir. Fakat devamsızlık halinin 2 iş günü veya daha fazla olması
halinde 4857 sayılı iş kanunun 25/11-(g) bendi uyarınca, olayın öğrenildiği
tarihten sonra 6 iş günü içinde işçi tazminatsız olarak iş sözleşmesi sona
erdirilebilecektir.
İZİN DEFTERİ KULLANMAK
GEREKİR Mİ?
İşveren, işyerinde çalışan işçilerin yıllık ücretli
izinlerini gösterir izin kayıt belgesi tutmak zorundadır. İşverenin;
çalıştırdığı işçilerin izin durumlarını gösteren, yıllık izin kayıt belgesini
tutmak zorunda olup, her işçinin yıllık izin durumunu aynı esaslara göre
düzenleyeceği izin defteri veya kartoteks sistemi ile de takip edilmesi
mümkündür. İzin kayıt belgesinin tutulması, mükerrer izin kullanılmasını önler
ve fesihten sonra çıkabilecek anlaşmazlıklara engel olur. İşçinin yıllık
ücretli izinlerini kullandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. Bu nedenle
işverenler yıllık ücretli izin defteri, izin pusulası veya izin kartoteksi
tutmak zorundadırlar.
Resul KURT
Dr. SGK E.
Başmüfettişi, İş ve Sosyal Güvenlik Müşaviri, M.Ü. Öğretim Görevlisi
Yarının değerleri için bugünden ne
yapmalı?
Bir şirket
için iki türlü son vardır; ya iflas eder gider ya da satılır. Önünde sonunda
hayatta kalmayı başarmış bütün şirketler satılır. Şirketler, başka şirketler
tarafında satın alınır; aile üyelerine, yatırımcılara satılır veya borsaya kote
edilerek halka satılır. Bu yüzden patronların ve yönetimin kurumsal değer
oluşturmak için her gün çalışması gerekir. Şirket başarısını gerekli kılan 4
ama sadece 4 faktör vardır. Onlar sırasıyla pazarlama, inovasyon, bilgelik, liderlik
ve kazanma kültürdür. Başarılı şirketler, sürekli olarak bu 4 faktörün her
birini de iyileştirmeye çalışır.
Pazarlama
müşterileri tanımlama, cezbetme ve onları kazanıp ‘OK’ durumda elde tutmaktan
ibarettir.(her bir şirketin kendine has bir ‘OK’ tanımı vardır). Etkin bir
yönetim aşağıdaki değer yaratan pazarlama faaliyetleriyle çok yakından
ilgilenir;
- Akıllı ürün konumlandırılma Örneğin kol saatleri bir statü sembolü, bir koleksiyon parçası veya güvenilir bir saat olarak konumlandırılabilir. İyi bir konumlandırma aslında nişi, rekabeti ve uygun müşteri ihtiyaçlarını hedefler.
- İyi marka isimleri Marka isimleri, bir şirketin en değerli entelektüel aktifleri olabilir. Güçlü markalar sıklıkla bir şirketin bütün imalat aktiflerinden daha değerlidir.
- Pozitif marka farkındalığı Marka farkındalığı reklam harcamalarını azaltır. Rekabete karşı avantaj sağlar, yüksek fiyatlandırma imkânı sunar.
- Akılda kalan logolar Logolar, marka isimlerinin vekilleridir. İyi logolar, marka farkındalığını arttırır. McDonald’s’ın Altın Kemerler ve Kızıl Haç’ı son derece güçlü birer marka tetikleyicisidir.
- Tescilli markalar Tescilli markalar entelektüel mülkiyeti korur ve tıpkı marka isimleri gibi bireysel aktiflerdir. Reklam metinleri, sloganlar, marka isimleri ve logolar hepsi tescil edilebilir.
- Fiyatlandırma gücü İster teknolojik liderliğe ister farklılık noktalarında pazarlamaya ister arz ve talebe veya diğer faktörlere dayanıyor olsun, fiyatları yüksek bir seviyede belirlemek karların ardında yatan bir numaralı sürücüdür.
- Değere göre fiyatlandırmak Şirketlerin çoğu değer sundukları ve değer sattıklarıyla böbürlenir. Oysa müşterilerin kendi ürünlerine yaptıkları yatırımdan edindikleri dolar cinsinden değer, aslında kendi ürünlerine biçtikleri fiyatın yaklaşık sadece yüzde 10’udur. Şirketlerin çoğu, ürünlerin fiyatını belirlerken belirli müşterilerin ‘fiyat indirimini yapın’ takiplerini karşılama veya hedef bir bürüt kar marjı yüzdesini tutturmak ya da her ne demekse ’piyasaya göre fiyatlandırmak’ güdüleriyle hareket eder.
- Paraya dönüştürme yeteneği Pazarlama ve satış elemanlarının fiyata itiraz sorunuyla başa çıkabilmek ve satış döngüsünü kısaltabilmek için müşterilere ürünün paraya dönüştürülmüş değerini gösterebiliyor olmaları gerekir. Bir ürünün ‘ daha uzun ömürlü’ veya ‘daha sağlam’ olduğu yönündeki iddialar anlamsızdır.
- Yüksek brüt kar marjları Brüt kar marjları fiyatlandırma ile değişken maliyetlerden etkilenir. Şirketler değere göre fiyatlandırıldıklarında ve aynı zamanda organizasyon genelinde yalın uygulamaya başladıklarında muazzam değer yaratılır.
- Müşteri listeleri yeni bir ürünün başarısında ilk faktör, OK veren bir müşteriye sahip olmaktır. Zengin müşteriler, tavsiye edenler ve müstakbel müşteriler, tavsiye edenler ve müstakbel müşteriler listesine sahip olmak son derece kıymetli bir pazarlama aktiftir.
- Özel emeklilik sigortası müşterileri Sürekli müşteriler tek tek yaptıkları satın alımlardan kata be kat daha değerlidir. Bir sigorta poliçesi satın alan bir müşteri, poliçenin ömrü boyunca ödenecek primler kadar değerlidir.
- Nişlik iyi müşteri dilimleri kazanmak bir kazanmak bir pazarlama sanatıdır. İlk olmak, güçlü Pazar payları kapmak, rekabetçi engeller yaratmak kalıcı bir değerdir.
- Faydalanılmayan pazar potansiyeli uzun vadeli değer yaratmak ancak kazanan bir ürünün ikna edilmeyi bekleyen milyonlarca müşterisi olması durumunda garantidir.
- Büyüyen Pazar Eğer Pazar büyüyorsa o zaman bir şirket de Pazar payını arttırmasına gerek kalmaksızın büyüyecektir. Şayet siz süper başarılı son kullanıcı ürünleri satan bir şirkete satış yapıyorsanız o zaman sizde başarılı olursunuz.
- Asyalı ve ABD’li ayakizi Çin, Japonya, Güney Kore ve ABD’de bir ayağınız olması, size muhteşem kurumsal değer katar.
TRENİ KAÇIRMADAN…
İnsan
Kaynakları birimlerinin en iddialı sözlerinden biridir; gelecek tasarımı
yapmak. Organizasyonların geleceklerini tasarlamak- ne kadar mümkünse-insan
kaynakları ekiplerinin işlerinden biri olarak tanımlanır.
Geleceği
tasarlamak, ancak günümüzü çok iyi okumakla mümkün olacak bir şey. Hatta daha
da önemlisi geçmişi iyi analiz etmekle başlamak gerekiyor. Peki, İnsan
Kaynakları uzmanlıkları bulundukları kurumlarda geçmişi analiz eden, günceli
anlayan uzmanlar mı ve değillerse nasıl olacak da bu kurumların geleceklerinin
tasarımlarında etkili rol alabilecekler?
İ İnsan
Kaynakları liderleri hayatlarını kurum içindeki çalışanlara sürekli gelişim
konulu desteği vermek üzerine kurgularlar. O yüzden ‘gelişim ihtiyacı’
bölümleri performans değerlendirme görüşmelerinin mutlaka olmazsa olmazıdır.
Yine yetenek yönetimi süreçlerini tasarlamak da bu gelişim ihtiyacının bir
sonucu. Potansiyelleri yüksek olan çalışanları mutlaka tespit etmeliyiz ki
onlara en doğru gelişim fırsatlarını sağlayabilelim.
Bu
çaba bence çok saygıdeğer bir çaba. Kurumlarının geleceği için kaygı duymaları,
bu gelecek için bir şeyleri hazır etmeye gayret etmeleri İK’cıları sevmemiz en
azından onlara sempati duymamız için bir sebep. Ama ne yazık ki genelde İnsan
Kaynakları liderleri bu çabalarında ya başarısız oluyorlar ya da başarıya çok
yaklaşsalar da solukları yetmiyor tüm çabalar sönüp gidiyor.
‘İnsan Kaynakçı’ nasıl olunur?
Bu
tarzda bir ‘İnsan Kaynakçı’ nasıl olunur, asıl önemli soru bu. Buna kısa bir
formül yazmak mümkün değil ama öncelikle entelektüel olarak donanımımızı
tamamlamamız gerekiyor. Bir lisans programından mezun olmamın üstüne belli bir
iş deneyimiyle güçlendirilmiş bir işletme yüksek lisansını mutlaka yapmak
gerekiyor. Entelektüel birikim sadece üniversitelerde alınmıyor. Hayatın
içinde, iş hayatının diğer unsurlarıyla iç içe olarak da insan kendisine çok
şey katıyor. İyi satışçılardan, iyi pazarlamacılardan, iyi üretimcilerden çok
şeyler öğrenmek gerekiyor. Tüm bu bilginin üzerine, iyi bir dinleyici olmanın ötesinde
iyi bir öğretici, sunucu, müzakereci olabilme becerilerini eklemek şart gibi.
Kişisel deneyim ve davranış setinin kazanılmasının öyle çok da pahalı bir çaba
olmadığını söylüyor bana. En pahalı tarafı sizin harcadığınız zaman ki
edinilecek kazanımları düşündüğümüzde bu yatırımın iyi bir yatırım olacağı
kesin.
Tüm
bu donanım bir günde edinilmiyor elbette. Ama yolculuklar da başlamadan bitmiyor.
Bu yola çıkacak, cesur insanlara iş hayatının çok ihtiyacı var. İnsanın iş
hayatının merkezine bu kadar kaydığı, herkesin her şeyden önce kazandığı ya da
kaybettiği yeteneği konuştuğu bu dünyada çok kabiliyetli ve yetişkin iş adamı
insan kaynakları uzmanlarına çok ihtiyaç var.
Sözün
özü biraz kendimizi zorlama vakti geldi de geçiyor bile.
‘Olması lazım’
Gelecek
tasarımında bu denli etkisiz kalmasında en önemli etmenin İnsan Kaynakları
uzmanlarının profilleri olduğu çok net. Patronlar, iş sahipleri, genel
müdürler, CEO‘ lar kurumlarının geleceklerini elbette düşünüyorlar. Âmâ bu
düşüncelerini paylaştıkları, tartıştıkları, bu fikirleri iş stratejilerine
dönüştürdükleri ortamlara İnsan Kaynakları liderlerini almıyorlar, belki de
almak akıllarından geçmiyor. Zira ‘İnsan Kaynakçıları’ o güne kadar ona işe
dokunur bir kaliteyle, ya da altyapı ile yaklaşmamış oluyor. İnsan Kaynakları
çoğunlukla olması lazım kısmında tıkanıp kalıyor ve bu tıkanıklığı aşmak için
de bu tıkanıklığı aşmak için de çok büyük bir efor sarf etmek istemiyor.
Kimileri
için ‘lazım’ olmak yeterli olabilir belki. Ama bana kalırsa eğer İnsan
Kaynakları işi öyle kitaplarda yazıldığı gibi stratejik bir işse onun için
kitaplara yazılacak nitelikte insanlarca yapılmalı. İşi anlayan, işi konuşup
tartışabilen ve bütün bu tartışmaların insan kaynağına iz düşümü tanımlayabilen
kişiler olmalı. Öyle olduğu durumlarda
İnsan Kaynakları süreçleri yerli yerine oturacak, neyi niçin yaptığını daha iyi
görebilen çalışanlarda birçok konuda angaryacı olarak gördüğü İnsan Kaynakları
departmanlarına saygı duymaya başlayacaktır.
YİĞİT OĞUZ DUMAN
KİŞİLİK ÇEŞİTLİLİĞİ
ÇEŞİTLİLİK ZENGİNLİKTİR
Doğru yetkinlik-görev eşleştirmesi için yöntemler
Yetkinlik- görev eşleştirmesi için en
uygun ve somut yöntem değerlendirme merkezi uygulamalarıdır. Değerlendirme
merkezi uygulamalarında;
- Rol oynama
- Grup çalışması
- Vak’a çalışması
- Analiz sunum
- Ajandamda bekleyen işler
- Sunum
- Yetkinlik bazlı mülakat
vb. uygulamalar ile kişilerin
herhangi bir yetkinlik konusunda ne derece güçlü/gelişime açık olduğunu
saptamak çoğunlukla oldukça mümkündür. bu analiz neticesinde çalışanları farklı
görev-pozisyonlar için ne derece uygun olup olmadığı gözlemlenebilir ve kişiler
bu doğrultuda yönlendirilebilir.
Farkına varamayanlar için çeşitlilik ve farklılık kaotiktir. Oysa
çeşitlilik ve farklılık zenginliktir.
Cox ve Blake (1991); farklılıklar
yönetmenin hem insanlar hem de örgütler için iyi olduğunu vurgular ve
farklılıkların akıllıca yönetilmesi yönündeki çabaların; birey /grup, örgüt ve
toplum nezdinde fayda getireceğini öngörür. Farklılıkların iyi yönetilmesi,
işgücünün tümü için potansiyel faydalar yaratmakla birlikte (Özbilgin, 2005,24);
Cox ve Blake’ e göre (1991), şirket açısından maliyetlerde azalma, kaynak
sağlama, pazarlama, yaratıcılık, problem çözme ve esneklik gibi alanlarda
çeşitli faydalar sunar.
bu farklılıklardan doğru şekilde
faydalanmanın en etkin yolu nedir diye sorarsanız, son derece somut bir iki
yöntem önerebilirim…
ŞİRKETLERDE ÇALIŞAN boyutunda
farklılıklar iki konuda oluşabilir:
- Kişilerin yetkinlikleri
- Kişilerin kişilik yapıları
Kişiler, şirketlerde çoğunlukla
yetkinliklerine göre konumlandırılmışlardır gibi algılansa da, aslında gerçek
dünyada her zaman böyle olmayabilir. Sıklıkla iletişim yetkinliği çok zayıf
kişilerin satış gibi iletişim odaklı görevlerde veya tersine iletişim becerisi
son derece kuvvetli kişilerin teknik, bilgisayar başı görevlerde
konumlandırıldığını ve dolayısıyla mutsuz olduklarını görmek mümkündür. Yetkinlik
ve görev eşleştirmesini doğru yapamadığınız takdirde hem verimsiz, hem de
mutsuz kişilerle çalışmaya devam edersiniz. Oysa herkes yetkinlikleri doğrultusunda
konumlandırıldığında, ışığını daha çok yayar.
İş ve kişilik uyumu
Gelelim kişilik yapısına… bildiğiniz
gibi bu konuda geçerliliği ve güvenirliliği yüksek bir çok envanter bulunuyor.
Bu envanterlerden birini seçtikten sonra öncelikle mevcut durumdaki tüm
çalışanların kişilik yapıları ortaya konur. Buradan yola çıkarak çok farklı
analizle yapılır;
- Başarısız bölümlerdeki kişilerin ortak özellikleri
- Başarılı bölümlerdeki kişilerin ortak özellikleri
- İş sonuçları yüksek kişilerin ortak özellikleri
- İş sonucu düşük kişilerin ortak özellikleri
- Herhangi bir departmanda başarılı olan kişilerin ortak özellikleri
- Herhangi bir departmanda başarısız olan kişilerin ortak özellikleri
- Şirkette, departmanda veya görevde uzun süreli tutunanların ortak özellikleri
- Şirkette, departmanda veya görevde uzun süreli tutunamayanların ortak özellikleri
Bütün analizleri yaptıktan sonra
öncelikle işe aldığınız kişilerin bu analizlerden çıkan sonuçlara göre de değerlendirildiğinden
emin olmalısınız. Herhangi bir kişilik yapısı, bir pozisyon için uygunsuz
olabilir. Şirketin departmanlarının yapısı, iş akışları vs. de bu noktada
oldukça belirleyicidir. Eğer yukarıdaki analizlerden yola çıkarak değerlendirme
yaparsanız, doğru tercihler yapmanız mümkündür.
Sadece yeni işe alımlar için değil;
şirket içinde yürüyecek farklı projeler için de etkin bir yetkinlik-kişilik
analizine ihtiyaç vardır. Farklı yetkinliklerde ve farklı kişilik yapılarındaki
kişileri bir arada bulundurmak çoğu zaman etkili bir yöntemdir.
Şöyle düşünelim… ‘satış kanalları
yapılandırma’ üzerine bir proje yapacaksınız. Bu proje sadece iyi satışçılar
bulundurmak son derece verimsiz olacaktır. Projede operasyon, lojistik vb.
konularda yetkin kişiler farklı yetkinlikleri birlikte etkin şekilde kullanarak
en doğru sonuca ulaşacaktır.
Sadece yetkinlik değil, kişilik
yapısı açısından da düşünelim… Aynı projede yer alan kişilerin tamamı ‘
baskın-rekabetçi olarak nitelendirdiğimiz ‘kırmızı’ profilde ise, tahmin
edersiniz ki uzlaşmak, anlaşmak çoğunlukla zor olacaktır. Hiç ‘kırmızı’
olmaması ise işi sonuçlandırma konusunda bizi sıkıntıya sokacaktır. Benzer
şekilde tamamı ‘analitik-detay odaklı’ olarak nitelendirdiğimiz ‘mavi’
profillerden oluşan bir ekip, detaylara fazla takılarak sonuca ulaşmada
sıkıntı yaşayabilir. Ancak hiç ‘mavi’ profilimiz olmaması da bizi ayakların
yere basması ve işi mükemmel şekilde yapmak konusunda sıkıntıya sokacaktır.
Tüm bu analizleri ve eşleştirmeleri
doğru yapmak da elbette yetmez. Grubun içerisindeki tüm kişilerin bu konunun
farkında olması, kendini ve diğerlerini iyi tanıması; kendi kişilik
özelliklerini ve diğer kişilik özelliklerini iyi bilmesi, benimsemesi ve buna
göre davranması gerekir. Bu nedenle bu çalışmalara başlamadan önce bu konularda
çalışanların iyi bir eğitim alması da önemlidir.
Dr. Erkan Tozluyurt
ANKSİYETE & ENDİŞE
ANKSİYETE & ENDİŞE
Gereğinden yoğun ve ısrarcı bir endişe hali olan anksiyete
bozuklukları, iş ve günlük yaşamın gereklerini yerine getirmekte güçlüklere
sebep olabiliyor. Anksiyeteyi yenerek iş ve özel yaşamda daha mutlu olmak
mümkün.
Türkiye ‘de psikiyatri ilaçlarının kullanımı ve psikiyatri
başvuruları günden güne artıyor. Türkiye’de en son antidepresan kullanımı yüzde
65 artarken, bir psikiyatriste düşen hasta sayısı 600 e ulaştı. Anksiyeste
bozuklukları, psikiyatride hem görülme sıklığı, hem de yol açtığı
işlevsellikteki bozulma ve yeti kaybı nedeniyle ilk üç psikiyatrik bozukluktan
biri. Sadece Amerika’ da 40 milyon anksiyete sahibi yetişkin var. Anksiyete
veya endişe, ‘deneyimlenen kaygı, korku, gerilim, sıkıntı hali’ olarak tanımlanıyor.
Nedeni belli olmayan, kontrol edilemeyen, iş ve aile yaşamındaki güçlüklere
sebep olan anksiyete durumu ise anksiyete bozuklukları olarak ele alınıyor.
Kaygı fiziksel
şikayetlerle daha da artıyor
Anksiyete bozuklukları, birçok psikolojik sıkıntıyı bir arada
tanımlıyor. Panik bozukluk, çeşitli fobiler, takıntı hastalığı, travma sonrası
stres bozukluğu, akut stres bozukluğu, yaygın anksiyete bozukluğu gibi. Yoğun
kaygılar, huzursuzluk, kolay yorulma, düşüncelerini yoğunlaştıramama,
gerginlik, uyku sorunları gibi şikâyetlere neden oluyor. Kaygıya genellikle
çarpıntı hissi, ürperme, nefes almada güçlük, mide bulantısı, gaz,
bağırsaklarda hassasiyet, baş dönmesi, terleme, ateş basması, ellerin soğuması,
ağız kuruluğu gibi fiziksel şikâyetlerde ekleniyor.
Uçağa binme, sunum
yapma korkusu…
Üzüntü ve kaygıyı kontrol etmekte güçlük yaşanması, fiziksel
şikayetler işyerindeki performansı etkiliyor, ilişkilerde vay günlük hayatı
sürdürmekte zorluk yaratıyor. Örneğin anksiyete bozukluğu yaşayan kişi uçağa
binme korkusu yüzünden iş seyahatlerine çımıyor ya da kalp çarpıntısı olduğu
için topluluk önünde konuşmaktan, sunum yapmaktan kaçınıyor, hatta işe
gidemiyor. Başına bir şey geleceği korkusuyla çocuğunu dışarı çıkarmıyor.
Anksiyete bozukluklarının tedavisindeyse kişinin ne tür kaygı
bozukluğu yaşadığının doğru teşhisi önem taşıyor. Çünkü tedavi yöntemleri kaygı
bozukluğunun türüne göre değişiyor. Tedavide ilaç, psikoterapi, veya ikisinin
kombinasyonu kullanılıyor. Ayrıca masaj, aromaterapi, telkin gibi yöntemlerde tedaviye
yardımcı yöntemler arasında yer alıyor.
13 anksiyete belirtisi
- Strese aşırı tepki,
- Rahatlama zorluğu,
- Kolayca korkmak,
- Konsantrasyon bozukluğu,
- Uyuyamamak ve aniden uyanmak,
- Gerçekdışı hisler,
- Baş ağrısı,
- Kas kasılması ve gerilmesi,
- Boğaz problemleri, yutkunma zorluğu,
- Titreme,
- Terleme,
- Mide bulantısı,
- Altına kaçırma.
Anksiyeteyle başa çıkma yolları
- Yatışmaya çalışın,
- Nedenleri belirleyin,
- Problemi çözün,
- Geçeceğini unutmayın,
- Gevşeyin.
22 Ekim 2014 Çarşamba
Yol Haritamız
Yol Haritamızı Belirleyelim.
- Kişisel hayat planımızı yapalım.
- Analitik ve Kritik düşünmeyi öğreten kitapları anlayarak okuyalım ve günlük hayatımıza tatbik edelim.
- Çocuklarımızı mükemmel şekilde eğitelim.
- Beslenmemize dikkat edelim. Araştırarak ve olabildiğince Doğal beslenelim.
- Tüm iletişim yollarını bilelim.
- Sivil savunma uzmanı olalım.
- Her an kendimizi eğitelim ve sürekli geliştirelim.
Tüm bunları yaparken bol bol dost edinelim.
- Kişisel hayat planımızı yapalım.
- Analitik ve Kritik düşünmeyi öğreten kitapları anlayarak okuyalım ve günlük hayatımıza tatbik edelim.
- Çocuklarımızı mükemmel şekilde eğitelim.
- Beslenmemize dikkat edelim. Araştırarak ve olabildiğince Doğal beslenelim.
- Tüm iletişim yollarını bilelim.
- Sivil savunma uzmanı olalım.
- Her an kendimizi eğitelim ve sürekli geliştirelim.
Tüm bunları yaparken bol bol dost edinelim.
1 Ağustos 2014 Cuma
Gölet üç kızımızı yuttu!
Zor geliyor bazı şeyler.
''Takıntılı'' diyenlerde olacak, ''hadi kızım takacak başka bişey bulamadın mı?'' diyenlerde... Yada ''evet, bende böyle düşünüyorum''.. Yada ''ya evet, ben bunlara daha önce değinmiştim diyenlerde''.. Ya da ''bunları niye paylaşıyorsun ki'' diyenlerde......
Dün gece haberleri izlerken verilen bir haber ve atılan alt başlık yazımın başlığı.
'' Gölet üç kızımızı yuttu. ''
Biz bir yerlerde hata yapmışız ve hala o hataya devam ediyoruz gibi geliyor bana. Bir ana haber başlığı olamaz bu...
Gölet kimseyi yutmaz. Bilinçsizce yapılan davranışlar ve onların sonuçları vardır sadece..
Sulama suyu biriktirmek amacıyla toplanan su birikintilerine, serinlemek amacıyla girip, yüzmek istersen vay bizim halimize...
Olayın duygusal boyutu var...
Toplumsal boyutu var...
Sosyolojik boyutu var...
Maddi boyutu var...
Trajikomik boyutu var...
Eğitimsel boyutu var...
Acıyor içim... Bir anne olarak daha bir çok şeye.. Hiç yere katledilen, yok edilen bir nesle, dünyadaki başka toplumların sessizliğine, ezilmişliğe, yoksulluğa, fukaralığa, çok bilmişliğe, kontrol edemediklerimize, anlatamadıklarımıza, ahkam kesmelere, öğretemediklerimize, egolarımıza, birbirimizi anlamaya çalışmayışımıza....
Sonra dönüp diyorum ki; haberci mantığı mı acaba bu? Belki böyle sunarak ve yazarak izlenme oranlarını arttırıyorlardır. Bilmediğim bir alan... Ama sadece bildiğim bir şey var;
Gölet kimseyi yutmaz...
''Takıntılı'' diyenlerde olacak, ''hadi kızım takacak başka bişey bulamadın mı?'' diyenlerde... Yada ''evet, bende böyle düşünüyorum''.. Yada ''ya evet, ben bunlara daha önce değinmiştim diyenlerde''.. Ya da ''bunları niye paylaşıyorsun ki'' diyenlerde......
Dün gece haberleri izlerken verilen bir haber ve atılan alt başlık yazımın başlığı.
'' Gölet üç kızımızı yuttu. ''
Biz bir yerlerde hata yapmışız ve hala o hataya devam ediyoruz gibi geliyor bana. Bir ana haber başlığı olamaz bu...
Gölet kimseyi yutmaz. Bilinçsizce yapılan davranışlar ve onların sonuçları vardır sadece..
Sulama suyu biriktirmek amacıyla toplanan su birikintilerine, serinlemek amacıyla girip, yüzmek istersen vay bizim halimize...
Olayın duygusal boyutu var...
Toplumsal boyutu var...
Sosyolojik boyutu var...
Maddi boyutu var...
Trajikomik boyutu var...
Eğitimsel boyutu var...
Acıyor içim... Bir anne olarak daha bir çok şeye.. Hiç yere katledilen, yok edilen bir nesle, dünyadaki başka toplumların sessizliğine, ezilmişliğe, yoksulluğa, fukaralığa, çok bilmişliğe, kontrol edemediklerimize, anlatamadıklarımıza, ahkam kesmelere, öğretemediklerimize, egolarımıza, birbirimizi anlamaya çalışmayışımıza....
Sonra dönüp diyorum ki; haberci mantığı mı acaba bu? Belki böyle sunarak ve yazarak izlenme oranlarını arttırıyorlardır. Bilmediğim bir alan... Ama sadece bildiğim bir şey var;
Gölet kimseyi yutmaz...
Adaptasyon veya UYUM...
Yabancı kökenli kelime olmakla birlikte, diğer birçok kelime gibi günlük hayatta dilimize doladığımız... Aslında ne güzel söyleniyor; uyum...
Yabancı kelimeleri kullanmak daha bir hava mı katıyor ne konuşurken, daha bir entel olduğumuzu mu düşünüyoruz da kullanıyoruz?
Başka biri mi olmak istiyoruz ki? Bulunduğumuz durumdan sıkıldık da mı?
Yada bize neler oluyor yada oldu diye mi soracağız?
Ya da evet bu kelimeler ile büyüdük ve hiç yadırgamıyoruz, yadırgayanlar bizim kuşak öncesi kuşaklar da denilebilir..
Canlıların yaşadıkları yere intibak etmeleri, uyum sağlamaları demek olsa da adaptasyon veya UYUM; Büyükşehirlerde yaşamanın çeşitli zorlukları olsa da, bugünlerde en ağır basan kısmı; bana göre bir nedenle bu şehre gelenler...
Düşünüyorum da, kimse memnun olduğu, mutlu olduğu, güzel yaşadığı ne bir ülkeyi, ne bir şehri, ne bir eşi, ne de bir arkadaşı terk eder... Eğer bazı şeyleri bırakabiliyorsa vardır bir sebebi... Bazen manevi, bazen ruhsal, bazen toplumsal, bazen sosyolojik, bazen maddi... Her nedense...
Her bir bireyin olduğu gibi, her bir mahallenin, her bir şehrinde bir kimliği, yaşam tarzı var... Hatta sokakların bile.. Orada oturanların karakterleri ve kişilikleri ile oluşan...
Yola çıkma noktamız işte burası olursa, bir şehre gelenlerin ve o şehirde yaşayanların karşılıklı sorunlarını dinlemek, çözümlemek gerekiyor. İşte yazının başlığını oluşturan UYUM ... Şimdi gerekiyor.
Gelenleri analiz etmek, ihtiyaçlarını tespit etmek, sıralamak ve bulundukları yere, bölgeye UYUM sağlamaları için neler yapılması gerekiyorsa...
Mevcut o bölgede yaşayanların nelere ihtiyacı olduğu, birlikte yaşamanın kurallarının karşılıklı olarak açıkça öğrenilebildiği, eleştiriye açık, değişime ayak uydurabilecek, gelişmeye açık, kendine katkı koyabildiği ölçüde, başkalarının yaşamlarına da dokunabilecek, kabul edebilecek UYUMu yakalayabilmek...
İmkansız da değil üstelik,, Yapılabilir hedeflerin başında olması dileklerimle..
Yabancı kelimeleri kullanmak daha bir hava mı katıyor ne konuşurken, daha bir entel olduğumuzu mu düşünüyoruz da kullanıyoruz?
Başka biri mi olmak istiyoruz ki? Bulunduğumuz durumdan sıkıldık da mı?
Yada bize neler oluyor yada oldu diye mi soracağız?
Ya da evet bu kelimeler ile büyüdük ve hiç yadırgamıyoruz, yadırgayanlar bizim kuşak öncesi kuşaklar da denilebilir..
Canlıların yaşadıkları yere intibak etmeleri, uyum sağlamaları demek olsa da adaptasyon veya UYUM; Büyükşehirlerde yaşamanın çeşitli zorlukları olsa da, bugünlerde en ağır basan kısmı; bana göre bir nedenle bu şehre gelenler...
Düşünüyorum da, kimse memnun olduğu, mutlu olduğu, güzel yaşadığı ne bir ülkeyi, ne bir şehri, ne bir eşi, ne de bir arkadaşı terk eder... Eğer bazı şeyleri bırakabiliyorsa vardır bir sebebi... Bazen manevi, bazen ruhsal, bazen toplumsal, bazen sosyolojik, bazen maddi... Her nedense...
Her bir bireyin olduğu gibi, her bir mahallenin, her bir şehrinde bir kimliği, yaşam tarzı var... Hatta sokakların bile.. Orada oturanların karakterleri ve kişilikleri ile oluşan...
Yola çıkma noktamız işte burası olursa, bir şehre gelenlerin ve o şehirde yaşayanların karşılıklı sorunlarını dinlemek, çözümlemek gerekiyor. İşte yazının başlığını oluşturan UYUM ... Şimdi gerekiyor.
Gelenleri analiz etmek, ihtiyaçlarını tespit etmek, sıralamak ve bulundukları yere, bölgeye UYUM sağlamaları için neler yapılması gerekiyorsa...
Mevcut o bölgede yaşayanların nelere ihtiyacı olduğu, birlikte yaşamanın kurallarının karşılıklı olarak açıkça öğrenilebildiği, eleştiriye açık, değişime ayak uydurabilecek, gelişmeye açık, kendine katkı koyabildiği ölçüde, başkalarının yaşamlarına da dokunabilecek, kabul edebilecek UYUMu yakalayabilmek...
İmkansız da değil üstelik,, Yapılabilir hedeflerin başında olması dileklerimle..
31 Temmuz 2014 Perşembe
Keşke
Yaşamak en güzel şey. Hayatta olduğunu bilmek, özümsemek, farkına varmak, güzelliklerle birlikte çirkinlikleri de görmek, ama hakikaten görmek.
Keşke diye başlayan cümlelerin hayatımızda olmasının çok bir anlamı da yok ancak, farkındalıklarımızın artmasına katkı koyduğundan bazen olmasında yarar bile görüyorum. Ölçüsünde olmak şartıyla.
Güzel olmak istiyor her insan, özel olmak istiyor. Sevdikleri için. Bende varım diyebilmek için.
Keşkesiz yaşam için diye başlayan kitap sözü yada adı kıvamında cümleleri kullansak da sık sık, yaşamak, görmek, algılamak, hissetmek gerekiyor.
Bırakalım her çocuk kendi öğrensin, deneyimlesin zamanı varken.
Bırakalım kendi öğrensin düşmeyi, sonrada kalkabilmeyi..
Bırakalım kendi söylesin avazı çıktığı kadar bağırarak şarkı söylemeyi..
Bırakalım aşık olsun, sevsin, sevilsin, ayrılsın, ayrılmasın.
Bırakalım kendi acı çeksin, ders çıkarsın, tekrar mı acı çekmek istiyor, bırakalım gene çeksin..
Bırakalım kendi yaşlansın.
Bırakalım kendi tecrübe etsin, etmesi gerekenleri.
İhtiyaç hissederse sorar zaten büyüklerine, açıp okur istediği kitabı, sorar yolunu kaybederse etrafına.
Çok kolay değil .
Çok kolay değil bırakmak, söylemesi, yazması kolay gibi görünse de.
Başka çaresi yok. Keşke dememek için, bırakmak. En güzeli . (Uzaktan ve çaktırmadan kontrolü elden bırakmadan ama)
Keşke diye başlayan cümlelerin hayatımızda olmasının çok bir anlamı da yok ancak, farkındalıklarımızın artmasına katkı koyduğundan bazen olmasında yarar bile görüyorum. Ölçüsünde olmak şartıyla.
Güzel olmak istiyor her insan, özel olmak istiyor. Sevdikleri için. Bende varım diyebilmek için.
Keşkesiz yaşam için diye başlayan kitap sözü yada adı kıvamında cümleleri kullansak da sık sık, yaşamak, görmek, algılamak, hissetmek gerekiyor.
Bırakalım her çocuk kendi öğrensin, deneyimlesin zamanı varken.
Bırakalım kendi öğrensin düşmeyi, sonrada kalkabilmeyi..
Bırakalım kendi söylesin avazı çıktığı kadar bağırarak şarkı söylemeyi..
Bırakalım aşık olsun, sevsin, sevilsin, ayrılsın, ayrılmasın.
Bırakalım kendi acı çeksin, ders çıkarsın, tekrar mı acı çekmek istiyor, bırakalım gene çeksin..
Bırakalım kendi yaşlansın.
Bırakalım kendi tecrübe etsin, etmesi gerekenleri.
İhtiyaç hissederse sorar zaten büyüklerine, açıp okur istediği kitabı, sorar yolunu kaybederse etrafına.
Çok kolay değil .
Çok kolay değil bırakmak, söylemesi, yazması kolay gibi görünse de.
Başka çaresi yok. Keşke dememek için, bırakmak. En güzeli . (Uzaktan ve çaktırmadan kontrolü elden bırakmadan ama)
16 Haziran 2014 Pazartesi
Yüreklendirmek lazım...
Yazımın başlığının bu olması gerektiğini bir önceki yazımın sonunda anladım..
Yüreklendirmek lazım. Kimi?
İş kurmak isteyeni diye başlayarak, emeklemeye, yürümeye çalışan bebeği, okumaya çalışan çocuğu, çalışmaya başlayan işçiyi, yola çıkan arkadaşı, hamile kalan ama korkan anneyi, evlenmek isteyen ama, amaları olan gençleri yüreklendirmek lazım.
Önüne engeller değil, hedefler koymalı. Başarıyı yakalamak istiyorsak eğer, bireysel değil, kurumsal değil, TOPLUMSAL anlamda kalkınmak istiyorsak eğer; bunu yapmak zorundayız.
Etrafımıza şöyle bir bakalım. Yaşantımızda kimler başrol oynuyor. ? Bizimle üzülen yada sevinen kimseleri bir gözden geçirelim ve bize nasıl bir fayda yada zarar sağlıyorlar, bir ölçelim. Zihnimizden..
Aynı soruyu bir de kendimize soralım. Biz nasıl biriyiz? Arada aynaya bakmak iyi geliyor..
Toplum olarak ihtiyaçlarımızı belirlemeliyiz.. Hem içeride, hem de dışarıda başarı elde etmek istiyorsak.
Çok sevdiğim bir söz ; İstatistik; geçmişi anlamanın, bugünü yönetmenin ve geleceği planlamanın anahtarıdır. diyorlar..
Bugüne kadar yapılanlar, bundan sonra yapılacaklar..
Yüreği olan kişiden yüreklendirme, cesaret alırsın, parası olan kişiden borç alırsın, bilgisi olan kişiden akıl alırsın..
Güvenle, yürekle, akılla...
Son olarak da sağlıkla..
Yüreklendirmek lazım. Kimi?
İş kurmak isteyeni diye başlayarak, emeklemeye, yürümeye çalışan bebeği, okumaya çalışan çocuğu, çalışmaya başlayan işçiyi, yola çıkan arkadaşı, hamile kalan ama korkan anneyi, evlenmek isteyen ama, amaları olan gençleri yüreklendirmek lazım.
Önüne engeller değil, hedefler koymalı. Başarıyı yakalamak istiyorsak eğer, bireysel değil, kurumsal değil, TOPLUMSAL anlamda kalkınmak istiyorsak eğer; bunu yapmak zorundayız.
Etrafımıza şöyle bir bakalım. Yaşantımızda kimler başrol oynuyor. ? Bizimle üzülen yada sevinen kimseleri bir gözden geçirelim ve bize nasıl bir fayda yada zarar sağlıyorlar, bir ölçelim. Zihnimizden..
Aynı soruyu bir de kendimize soralım. Biz nasıl biriyiz? Arada aynaya bakmak iyi geliyor..
Toplum olarak ihtiyaçlarımızı belirlemeliyiz.. Hem içeride, hem de dışarıda başarı elde etmek istiyorsak.
Çok sevdiğim bir söz ; İstatistik; geçmişi anlamanın, bugünü yönetmenin ve geleceği planlamanın anahtarıdır. diyorlar..
Bugüne kadar yapılanlar, bundan sonra yapılacaklar..
Yüreği olan kişiden yüreklendirme, cesaret alırsın, parası olan kişiden borç alırsın, bilgisi olan kişiden akıl alırsın..
Güvenle, yürekle, akılla...
Son olarak da sağlıkla..
Yol Gösterici
Medeniyet dediğimiz kavram böyle oluşuyor..
Medeni dediğimiz kişi, aydınlık, geleceğinden umutlu, kimseye zarar vermeyen, az şeye ihtiyaç duyan, insan, hayvan, çevre her hakka saygı gösteren.. diye kısa bir tanım geldi hemen içimden.
Bunu doğuştan edinemeyeceğimize göre, okullarda verilen öğretim ile sadece aldığım diplomama şekil verebiliyorsam, hemen akabinde şekilli diplomam ile iş aramaya çıktığımda, yolda rastladıklarım, bana referans olanlar, gazete ilanları, iş bulma aracıları, devletin işkuru, arkadaş çevrem, eşim, dostum,.. herkes seferber olmuşken bana yardım etmeye.. güzel diyorum sadece..
Birde ben eğer iş kurmak istiyorsam, çevreme bu fikrimi açtığımda, çevremin bana neler söyleyeceğini, fısıldayacağını hatta haykıracağını duyuyor gibiyim.. (Umuyorum ki, bu sadece bu yıllar için böyle olur, zira atı alan Üsküdarı geçti bile)
-Başına iş mi alcan sen..
- Hiç aklın yok mu senin?
- Aklını peynir ekmekle mi yedin?
- Bu zamanda iş kurmak mı? Aman Allahım..
-Hiç işin mi yok senin?
-Sen hiç işçi çalıştırdın mı?
- Kiranı ödeyemezsin, bak ben söyliyeyim..
- Üç , beş kuruş paran var onuda kaybetcen..
- Oğlum, gir bi işe çalış.. en güzeli bu.. Kafan rahat olur..
- Algısı , vergisi, sigortası .. kafayı mı yedin sen?
......hadi şimdilik benim duyduklarım az bile ama.. İşte bu süreçte iş kurmak isteyen çocuklarımıza uyguladığımız tavanlar, motivasyonlar (!), pozitif (!) duygularımız... Çemkirmelerimiz... Aslında KORKULARIMIZ..
Ne denir ki? Fotoğraf aslında çok net değil mi? yazarken bile sıkıldım
Yüreğimden gelen sesler..
Medeni dediğimiz kişi, aydınlık, geleceğinden umutlu, kimseye zarar vermeyen, az şeye ihtiyaç duyan, insan, hayvan, çevre her hakka saygı gösteren.. diye kısa bir tanım geldi hemen içimden.
Bunu doğuştan edinemeyeceğimize göre, okullarda verilen öğretim ile sadece aldığım diplomama şekil verebiliyorsam, hemen akabinde şekilli diplomam ile iş aramaya çıktığımda, yolda rastladıklarım, bana referans olanlar, gazete ilanları, iş bulma aracıları, devletin işkuru, arkadaş çevrem, eşim, dostum,.. herkes seferber olmuşken bana yardım etmeye.. güzel diyorum sadece..
Birde ben eğer iş kurmak istiyorsam, çevreme bu fikrimi açtığımda, çevremin bana neler söyleyeceğini, fısıldayacağını hatta haykıracağını duyuyor gibiyim.. (Umuyorum ki, bu sadece bu yıllar için böyle olur, zira atı alan Üsküdarı geçti bile)
-Başına iş mi alcan sen..
- Hiç aklın yok mu senin?
- Aklını peynir ekmekle mi yedin?
- Bu zamanda iş kurmak mı? Aman Allahım..
-Hiç işin mi yok senin?
-Sen hiç işçi çalıştırdın mı?
- Kiranı ödeyemezsin, bak ben söyliyeyim..
- Üç , beş kuruş paran var onuda kaybetcen..
- Oğlum, gir bi işe çalış.. en güzeli bu.. Kafan rahat olur..
- Algısı , vergisi, sigortası .. kafayı mı yedin sen?
......hadi şimdilik benim duyduklarım az bile ama.. İşte bu süreçte iş kurmak isteyen çocuklarımıza uyguladığımız tavanlar, motivasyonlar (!), pozitif (!) duygularımız... Çemkirmelerimiz... Aslında KORKULARIMIZ..
Ne denir ki? Fotoğraf aslında çok net değil mi? yazarken bile sıkıldım
Yüreğimden gelen sesler..
Eğitimler olmalı -2-
Az önce eğitimler olmalı diye başlık atarken, birazdan ikincisini ve diğerlerini yazacağımı da sonlara geldiğimde anladım..
Kurumlar bunun için kaynak ayırmalı.. İNSAN, ZAMAN, MEKAN...
1- Çalışanlarına sormalı, EĞİTİM VERMEK İSTEYEN ARKADAŞLAR VAR MI?
Evet. Öncelikle içeride yani kurumunda çalışan, bu işi yapabilecek, hevesli, bilgi ve beceriye sahip, tecrübeli, değişime ve gelişime açık olan personellerini değerlendirmeli.. Onlar bu eğitimleri verebilirler. Hemde. diğer çalışanlarını özendirmeli..
2- Çalışanlarına sormalı, HANGİ EĞİTİMLERİ ALMAK İSTİYORSUNUZ? ...
Evet, örneğin ben yabancı dil eğitimi almak istiyorum, ancak işim için gerekli mi ? ... Ne kadar acil? .. Yoksa öncesinde bilgisayar eğitimi mi almalıyım?
3- Yöneticilerine sormalı, ÇALIŞANIN HANGİ EĞİTİMLERİ ALMALI?
evet, ben istiyorum da aynı zamanda yöneticim de benimle aynı fikirde mi? Yoksa zaman kaybı olacağını mı düşünüyor? Yoksa benim istediğim eğitim daha sonraki bir zamanda mı planlanmalı? Belki de yöneticim yanılıyordur.. olamaz mı?
4- Çalışanlarına sormalı, TESPİT EDİLEN EĞİTİMLERİ NEREDE ALMAK İSTERSİNİZ?
Aslında çalışan yönlendirecek işverenini. En güzeli. Kurum içinde, kurum dışında.. Nerede...??
ve akabinde diğer sorular, tespitler..
Aslında ayırdığı rakamsal olarak henüz bir bütçe yok.. Sadece Zaman... E tabi olabilir de ... Çalışanları içinde bu işi yapmak istemeyenler varsa, profesyonel olarak bir hizmet alımı yapmak..
Mekan tespiti sonrasında alınan eğitimlerin verimliliğinin ölçümü en önemli nokta.. İşveren bir yol gösterici olmaya devam edecek. Misyonu buysa.. Çalışanını önemsiyorsa. Geleceğe hazırlamak istiyorsa. Hem çalışanına, hem kendine yapıyor aslında yatırımını.. Firmasını geleceğe taşıyor bir anlamda.. Kısa vade çıktıları ve uzun vade çıktıları olarak da sonuçları paylaşabilir, ölçebiliriz.
Yüreğimden gelen sesler..
Kurumlar bunun için kaynak ayırmalı.. İNSAN, ZAMAN, MEKAN...
1- Çalışanlarına sormalı, EĞİTİM VERMEK İSTEYEN ARKADAŞLAR VAR MI?
Evet. Öncelikle içeride yani kurumunda çalışan, bu işi yapabilecek, hevesli, bilgi ve beceriye sahip, tecrübeli, değişime ve gelişime açık olan personellerini değerlendirmeli.. Onlar bu eğitimleri verebilirler. Hemde. diğer çalışanlarını özendirmeli..
2- Çalışanlarına sormalı, HANGİ EĞİTİMLERİ ALMAK İSTİYORSUNUZ? ...
Evet, örneğin ben yabancı dil eğitimi almak istiyorum, ancak işim için gerekli mi ? ... Ne kadar acil? .. Yoksa öncesinde bilgisayar eğitimi mi almalıyım?
3- Yöneticilerine sormalı, ÇALIŞANIN HANGİ EĞİTİMLERİ ALMALI?
evet, ben istiyorum da aynı zamanda yöneticim de benimle aynı fikirde mi? Yoksa zaman kaybı olacağını mı düşünüyor? Yoksa benim istediğim eğitim daha sonraki bir zamanda mı planlanmalı? Belki de yöneticim yanılıyordur.. olamaz mı?
4- Çalışanlarına sormalı, TESPİT EDİLEN EĞİTİMLERİ NEREDE ALMAK İSTERSİNİZ?
Aslında çalışan yönlendirecek işverenini. En güzeli. Kurum içinde, kurum dışında.. Nerede...??
ve akabinde diğer sorular, tespitler..
Aslında ayırdığı rakamsal olarak henüz bir bütçe yok.. Sadece Zaman... E tabi olabilir de ... Çalışanları içinde bu işi yapmak istemeyenler varsa, profesyonel olarak bir hizmet alımı yapmak..
Mekan tespiti sonrasında alınan eğitimlerin verimliliğinin ölçümü en önemli nokta.. İşveren bir yol gösterici olmaya devam edecek. Misyonu buysa.. Çalışanını önemsiyorsa. Geleceğe hazırlamak istiyorsa. Hem çalışanına, hem kendine yapıyor aslında yatırımını.. Firmasını geleceğe taşıyor bir anlamda.. Kısa vade çıktıları ve uzun vade çıktıları olarak da sonuçları paylaşabilir, ölçebiliriz.
Yüreğimden gelen sesler..
Eğitimler olmalı..
Her kurumun öncelikle Eğitim bölümü, departmanı, sınıfı, kolu adına ne derseniz deyin... Olmalı...
Her kurum öncelikle kendi çalışanları başta olmak üzere, sonrasında ailelerini eğitim programına dahil etmeli.
Önce bunun gerekliliği anlatılmalı..
Sonrasında ihtiyaçların tespiti ..ve eğitimleri..
Sonuçları..
Ne bekliyoruz eğitimlerden?
Adı üstünde eğitim.. Hayata bakış açıları değişecek insanlar, yüzlerinde sıcak bir gülümseme ile dolaşanlar (nedenini bildikleri) ..
Suratlarını assalar bile nedenini bildikleri bir sıkıntı.. Aslında çözümünü de öğrendiler.. Birazdan diğer moda geçecekler..
Yaşam kısa.. Yıllar, aylar, günler hatta saatler kısa... Göz açıp kapayıncaya kadar geçen bir serüven.. Yolculuğumuzu güzelleştirecek olan bizler.. Biliyorsak.. Bilmiyorsak ya? Bilmeyenlere öğretecek olan yine bilenler.. Kolları sıvamakla başlamalı işe.. Görüyoruz eksikleri.. hadi o zaman tamamlaması için yardım edelim birbirimize..
Yürekten gelen sevgimle...
Her kurum öncelikle kendi çalışanları başta olmak üzere, sonrasında ailelerini eğitim programına dahil etmeli.
Önce bunun gerekliliği anlatılmalı..
Sonrasında ihtiyaçların tespiti ..ve eğitimleri..
Sonuçları..
Ne bekliyoruz eğitimlerden?
Adı üstünde eğitim.. Hayata bakış açıları değişecek insanlar, yüzlerinde sıcak bir gülümseme ile dolaşanlar (nedenini bildikleri) ..
Suratlarını assalar bile nedenini bildikleri bir sıkıntı.. Aslında çözümünü de öğrendiler.. Birazdan diğer moda geçecekler..
Yaşam kısa.. Yıllar, aylar, günler hatta saatler kısa... Göz açıp kapayıncaya kadar geçen bir serüven.. Yolculuğumuzu güzelleştirecek olan bizler.. Biliyorsak.. Bilmiyorsak ya? Bilmeyenlere öğretecek olan yine bilenler.. Kolları sıvamakla başlamalı işe.. Görüyoruz eksikleri.. hadi o zaman tamamlaması için yardım edelim birbirimize..
Yürekten gelen sevgimle...
6 Mayıs 2014 Salı
İş Zekası
İş zekası, iş amaçları için ham veriyi anlamlı ve kullanışlı bilgiye dönüştüren teoriler, süreçlerin, mimarilerin ve teknolojilerin bir kümesidir. Bu tanımı kullandığımızda iş zekası veri bütünleştirme, veri kalitesi, veri ambarı, yüksek veri yönetimi, metin ve içerik analizi ve Bilgi Yönetim bölümünde toplanmış diğer birçoklarını da kapsamış olur. İş zekası teknolojileri iş operasyonlarının geçmiş, günümüz ve gelecekteki durumlarının incelenmesini sağlar.
Dönem iş zekası rekabetik zeka ile eş anlamlı olmasına rağmen, rekabetik zeka bilgiyi şirket rakiplerine odaklı konulara yayıp, analiz edip bir araya getiriyorken, iş zekası analiz etmek için teknolojileri, süreçleri ve uygulamaları kullanır.
Dönem iş zekası rekabetik zeka ile eş anlamlı olmasına rağmen, rekabetik zeka bilgiyi şirket rakiplerine odaklı konulara yayıp, analiz edip bir araya getiriyorken, iş zekası analiz etmek için teknolojileri, süreçleri ve uygulamaları kullanır.
30 Nisan 2014 Çarşamba
4 Nisan 2014 Cuma
NE YAPALIM?
BİR HAYAT PROGRAMI OLUŞTURALIM.
OKUMA ALIŞKANLIĞI KAZANALIM.
İŞİMİZİ CİDDİYE ALALIM.
SEVGİNİN GÜCÜNÜ KULLANALIM, GÜÇLÜ OLALIM.
ÖFKEMİZİ YENMESİNİ BİLELİM.
HAYATIMIZI KOLAYLAŞTIRALIM.
SAĞLIKLI YAŞAMANIN KURALLARINI BİLELİM.
MUTLU OLMANIN YOLU, DÜRÜST YAŞAMAKTIR.
BAŞARILI OLMANIN YOLLARINI ÖĞRENELİM.
DERS ÇALIŞMA SİSTEMİ OLUŞTURALIM.
İYİMSER BİR BAKIŞ AÇISINA SAHİP OLALIM.
ZAMANI ARKADAŞ GRUBUYLA DEĞERLENDİRELİM. Zaman sermayedir.
STRESSİZ YAŞAMAYI ÖĞRENELİM. Stresle başa çıkma yolları.
DOSTLUK KURMANIN İNCELİKLERİNİ BİLELİM.
NELERİ MERAK ETMELİYİZ?
TOPLUMDA SEVİLMEK VE SAYILMAK İÇİN NELER YAPMALIYIZ?
ZAMANI YÖNLENDİRELİM, YOKSA ZAMAN BİZİ YÖNLENDİRİR.
KİMLER, NE KADAR, NE OKUYOR TAKİP EDELİM.
YAŞAMAYI BİLELİM.
HAYATIN İNCELİKLERİNİ ÖĞRENELİM.
İMANIMIZI KORUYALIM.
Güven
Duyduğumda bile huzur duyduğum bir kelime...
Allah'a, anneme, babama, kendime, ablama, abime, arkadaşlarıma, öğretmenlerime, eşime, çocuklarıma, komşularıma, akrabalarıma,,,
Apartmanımızı, mahallemizi, ilçemizi, şehrimizi, ülkemizi, komşu ülkelerimizi, dünyayı YÖNETENLERE...
SÜREÇ; YAŞAMIMIZ BOYUNCA DEVAM EDERKEN, GÖZLEMLERİMİZLE, BİLDİKLERİMİZ VE DEĞERLENDİRMELERİMİZ İLE VERDİĞİMİZ KARARLAR YOL GÖSTERİCİ...
Güven, hayatın anlamı..
İnsan olmanın gereği.. Var olan, yok olan, gelişen, değişen bir duygu. Beklentilerle şekil alan, herkesin dünya görüşüne göre değişen, alınan risklerdeki sonuçlara göre varlığını arttıran yada azaltan yada yok eden, kişisel özelliklere göre belirlenen duygu...
Küresel sermayenin gelişmekte olan ülkelere karşı tavrından tutalım da, makyajlanan çirkinlikler, güven bunalımı, güçlülerin keyfiyeti, haddini bilmeyenler, sonu gelmeyen çekişmeler, birbirini dinlemeyenlerin yaptıkları tartışmalar, kırılganlıklar, dengesizlikler, gerçekçi olamamak, içi dışı bir olmayanlara kadar uzayan süreçte yaşananlar....
Sosyal medyada sıkça dolaşan ve (görsele olan yatkınlığımızdan olsa gerek ) birde güzel resimlerle süslenen bu yazıma has seçtiğim bir kaç özlü sözle bitireyim...
Kişi karşısındakini nasıl bilir? --Kendi gibi..
İnsanın kendisine yapabileceği en büyük kötülük, kendisine olan güvenini kaybetmesidir. Richard BERNEDİCİ
Bir insanı doğru yapmak isterseniz ona güveniniz, düzenbaz yapmak isterseniz ona güvenmeyiniz. ''G. Bernard SHAW
Kendine güvenen herkes, dünyayı idare edebilir. ''Volatire''
Kimsenin senin yanında görünmesine güvenme; karşına geçmesi için bir adım, düşman olması için bir lafın yeter.
Gülüşlerim var benim her sıkıntıya “eyvallah” diyen.
En çok güvendiklerimiz öğretir bize kimseye güvenmememiz gerektiğini.
Güvenmek, sevmekten çok daha önemlidir, insan güvendiğini sever, güvenin bittiği yerde sevgi de kuş olup uçar gider.
Güven duygusu bir kere kaybedilir, sonrası hep şüphedir.
Birisine güvendiğinizde iki şey olur; ya ömür boyu bir dost kazanırsınız, ya da hayat boyu bir ders.
Bir insanın sana verebileceği en güzel şey güvendir.
Büyüksün rabbim, küçüklüğümüze ver.
Bir kadın asla sevdiğine kızmaz, o, heaksızlık ve yalana kızar. eğer vazgeçtiyse, sevgisi değil, bilki güveni bitmiştir. güvensiz ortamdan değil güvensiz yürekten korkar.
Ben şimdiye yürek acısına kulaktan şifa verildiğini duymadım.
Sular yükselince balıklar karıncaları yer, sular çekilince de karıncalar balıkları, bugünkü üstünlüğüne güvenme! kimin kimi yiyeceğine “ suyun akışı karar verir”
Güvenle yaşamak dileğiyle..
Allah'a, anneme, babama, kendime, ablama, abime, arkadaşlarıma, öğretmenlerime, eşime, çocuklarıma, komşularıma, akrabalarıma,,,
Apartmanımızı, mahallemizi, ilçemizi, şehrimizi, ülkemizi, komşu ülkelerimizi, dünyayı YÖNETENLERE...
SÜREÇ; YAŞAMIMIZ BOYUNCA DEVAM EDERKEN, GÖZLEMLERİMİZLE, BİLDİKLERİMİZ VE DEĞERLENDİRMELERİMİZ İLE VERDİĞİMİZ KARARLAR YOL GÖSTERİCİ...
Güven, hayatın anlamı..
İnsan olmanın gereği.. Var olan, yok olan, gelişen, değişen bir duygu. Beklentilerle şekil alan, herkesin dünya görüşüne göre değişen, alınan risklerdeki sonuçlara göre varlığını arttıran yada azaltan yada yok eden, kişisel özelliklere göre belirlenen duygu...
Küresel sermayenin gelişmekte olan ülkelere karşı tavrından tutalım da, makyajlanan çirkinlikler, güven bunalımı, güçlülerin keyfiyeti, haddini bilmeyenler, sonu gelmeyen çekişmeler, birbirini dinlemeyenlerin yaptıkları tartışmalar, kırılganlıklar, dengesizlikler, gerçekçi olamamak, içi dışı bir olmayanlara kadar uzayan süreçte yaşananlar....
Sosyal medyada sıkça dolaşan ve (görsele olan yatkınlığımızdan olsa gerek ) birde güzel resimlerle süslenen bu yazıma has seçtiğim bir kaç özlü sözle bitireyim...
Kişi karşısındakini nasıl bilir? --Kendi gibi..
İnsanın kendisine yapabileceği en büyük kötülük, kendisine olan güvenini kaybetmesidir. Richard BERNEDİCİ
Bir insanı doğru yapmak isterseniz ona güveniniz, düzenbaz yapmak isterseniz ona güvenmeyiniz. ''G. Bernard SHAW
Kendine güvenen herkes, dünyayı idare edebilir. ''Volatire''
Kimsenin senin yanında görünmesine güvenme; karşına geçmesi için bir adım, düşman olması için bir lafın yeter.
Gülüşlerim var benim her sıkıntıya “eyvallah” diyen.
En çok güvendiklerimiz öğretir bize kimseye güvenmememiz gerektiğini.
Güvenmek, sevmekten çok daha önemlidir, insan güvendiğini sever, güvenin bittiği yerde sevgi de kuş olup uçar gider.
Güven duygusu bir kere kaybedilir, sonrası hep şüphedir.
Birisine güvendiğinizde iki şey olur; ya ömür boyu bir dost kazanırsınız, ya da hayat boyu bir ders.
Bir insanın sana verebileceği en güzel şey güvendir.
Büyüksün rabbim, küçüklüğümüze ver.
Bir kadın asla sevdiğine kızmaz, o, heaksızlık ve yalana kızar. eğer vazgeçtiyse, sevgisi değil, bilki güveni bitmiştir. güvensiz ortamdan değil güvensiz yürekten korkar.
Ben şimdiye yürek acısına kulaktan şifa verildiğini duymadım.
Sular yükselince balıklar karıncaları yer, sular çekilince de karıncalar balıkları, bugünkü üstünlüğüne güvenme! kimin kimi yiyeceğine “ suyun akışı karar verir”
Güvenle yaşamak dileğiyle..
Globalleşen Dünyada İ.K.
Globalleşen dünyanın belki de en fazla etkilendiği alanlardan biri insan kaynaklarıdır. Değişen şirket yapıları içinde insan kaynakları bugüne kadar olduğundan daha stratejik bir rol oynamaya başlamıştır. Yetenek savaşlarının yaşandığı dünyamızda, insan sermayesinin, bir şirketin en önemli değerlerinden bir olduğu yadsınamayacak bir gerçektir. Nitelikli insan gücünün; firmaları, önemli ölçüde karlı ve başarılı kılabiliyor olması personel kavramına bakışın değişmesini sağlamıştır. Dünyada insan kaynakları alanında öne çıkan stratejik iş ortağı olma, Global çapta yetenekli çalışanları işe alma ve işte tutma, Global liderlik gelişimi, Bilgi yönetimi gibi yaklaşımlar vardır.Ülkemizde ise; insan kaynakları henüz gelişmekte olan, geçmişi 15-20 yıla dayanan bir konu olmasına rağmen; gelişen, güven ve heyecan veren bir alan olarak İnsan Kaynakları Yönetimi’ne olan ihtiyaç her gün artmaktadır. İnsan yönetimi oldukça karmaşık ve kolay olmayan bir konudur. Kendine özgü fiziksel, duygusal ve zihinsel yönleri göz önüne alındığında, anlaşılması ve yönetilmesi en zor olan kaynaktır. Ancak insan, diğer doğal kaynaklar (petrol, kömür vb…) gibi tüketilen bir kaynak olmayıp, üreten ve değer katan bir varlıktır. Bu zor kaynağın etkin yönetilmesi durumunda o organizasyonun ulaşacağı başarı düzeyi her zaman beklenilenin çok daha üzerinde olmaktadır.
İnsan Kaynakları Yönetiminin temel amacı, organizasyonun hedefleri ve stratejileri doğrultusunda çalışan varlığını en verimli şekilde değerlendirmektir. Burada gözden kaçırılmaması gereken en önemli nokta, İnsan Kaynakları Yönetiminin, hem organizasyonun hem de çalışanların birlikte kazanacağı bir süreci yönetmesidir.
Toplumların ve kurumların kendine özgü kültürleri vardır. Bu sebepten , ülkeler kendi kültür ve şirketlerinin yapısına uygun insan kaynakları politikalarını belirlemektedir.
İnsan Kaynakları Yönetiminin temel amacı, organizasyonun hedefleri ve stratejileri doğrultusunda çalışan varlığını en verimli şekilde değerlendirmektir. Burada gözden kaçırılmaması gereken en önemli nokta, İnsan Kaynakları Yönetiminin, hem organizasyonun hem de çalışanların birlikte kazanacağı bir süreci yönetmesidir.
Toplumların ve kurumların kendine özgü kültürleri vardır. Bu sebepten , ülkeler kendi kültür ve şirketlerinin yapısına uygun insan kaynakları politikalarını belirlemektedir.
3 Nisan 2014 Perşembe
Yol gösterici...
Sinemeya gitmek için bilet aldınız... Salona girdiğinizde içerisi karanlık ve biletinizde yazılı numarayı zar zor gördünüz... Karanlık salonun koltuklarının A yada B yada diğer harflerini ve sıra numarasını görmek, bulmak zorken biri size elinde feneri ile bir ışık tutsa, sizde o karanlıkta biletin üzerindeki bilgileri okusanız ve koltuk numaranızı da el feneri yarımıyla hemen bulsanız ve otursanız. Bir oh deriz herhalde.
7 ila 19 yaş aralığında olduğumu düşündüğümde....
Yaş aralığıma göre karar vermek, yanlış yapmak haklarımı kullandığımda...
Sakar olmam, teknolojiyi yakalamak için çabalarım, unutkan olmam, arkadaş çevremdeki zararlı alışkanlıklar, aile içindeki iletişimsizlikler, dengesiz beslenmem, okul hayatıma ilgisizlik, sınırsız özgürlük isteğim...
Kandırılmam, kötü alışkanlıklarla tanışmam, yanlış kişilerle tanışmam, toplumsal olaylarda kullanılmam, yalan söylemem ve ailemden uzaklaşmam, okuldan kaçma isteğim, teknolojiyi kötü kullanmam, trafik...
Arkadaş ve okul çevrem, anne ve babamla fikir çatışmalarım, madde bağımlılığım, kardeş veya kardeşlerimle çatışmalar yaşamam, cinsel istismara uğramam, karşılaştığım cinsiyet ayrımları ve gelecek kaygım..
Yaşamım ve risklerim. Herbirimiz bir bütünün parçalayız..Bana yol gösterecek biri var mı?
Çalışmak, bir işe yada konuya odaklanmak zordur. Disiplin gerekir.
Kendimizi zorlamak, zamanımızı iyi yönetmek, tv ve bilgisayar dünyasında kaybolmamak, önceliklerimize odaklanmak, hedefler oluşturmalıyız....
Güçlü yönlerimizi bulup, geliştirmeli ve kullanmalıyız. Kuvvetli yönlerimizi avantaja dönüştürmeliyiz. Bu konularda yardım talep etmeli, geçmiş tecrübelerden faydalanmalı, kendimize yol göstericiler bulmalıyız. ...
İnsanca...
7 ila 19 yaş aralığında olduğumu düşündüğümde....
Yaş aralığıma göre karar vermek, yanlış yapmak haklarımı kullandığımda...
Sakar olmam, teknolojiyi yakalamak için çabalarım, unutkan olmam, arkadaş çevremdeki zararlı alışkanlıklar, aile içindeki iletişimsizlikler, dengesiz beslenmem, okul hayatıma ilgisizlik, sınırsız özgürlük isteğim...
Kandırılmam, kötü alışkanlıklarla tanışmam, yanlış kişilerle tanışmam, toplumsal olaylarda kullanılmam, yalan söylemem ve ailemden uzaklaşmam, okuldan kaçma isteğim, teknolojiyi kötü kullanmam, trafik...
Arkadaş ve okul çevrem, anne ve babamla fikir çatışmalarım, madde bağımlılığım, kardeş veya kardeşlerimle çatışmalar yaşamam, cinsel istismara uğramam, karşılaştığım cinsiyet ayrımları ve gelecek kaygım..
Yaşamım ve risklerim. Herbirimiz bir bütünün parçalayız..Bana yol gösterecek biri var mı?
Çalışmak, bir işe yada konuya odaklanmak zordur. Disiplin gerekir.
Kendimizi zorlamak, zamanımızı iyi yönetmek, tv ve bilgisayar dünyasında kaybolmamak, önceliklerimize odaklanmak, hedefler oluşturmalıyız....
Güçlü yönlerimizi bulup, geliştirmeli ve kullanmalıyız. Kuvvetli yönlerimizi avantaja dönüştürmeliyiz. Bu konularda yardım talep etmeli, geçmiş tecrübelerden faydalanmalı, kendimize yol göstericiler bulmalıyız. ...
İnsanca...
Soğukkanlılık ve hoşgörü üzerine...
Çocuğum.... Annem yada babamla yada kardeşlerimle fikirlerimiz uyuşmadı...
Anneyim.... Oğlum yada kızımla bir sorun yaşadım...
İşverenim.... Personellerimden biri yada hepsi ile bir konuda anlaşamadık...
Komşuyum... Alt yada üst kat yada yanda oturan ailelerden biri ile sıkıntılı bir durum yaşadık...
Çalışanım.... Patronum yada çalışma arkadaşlarım yada müşterilerden biri ile sorun yaşadım...
Her durumda;
Olabilecek yada oluşabilecek her türlü olay, durum karşısında soğukkanlılık ve hoşgörü ile cevap verebildiğimiz durumlarda ne olur?
Karşımızdaki yada yanımızdakiler öncelikle kendilerine karşı olunmadığını anlarlar.
Olayı yada durumu kişiselleştirmediğimiz için, durum üzerinde konuşulur.
Saygı çerçevesinden dışarı çıkmamaya davet etmiş olursunuz.
Daha fazla dinleniriz.
Daha fazla güven oluşur.
Yarında birbirimizin yüzüne bakabiliriz.
Kırmamış, kendimizi de kırdırmamış oluruz.
İncitmemiş, aynı zamanda incinme riskimizi de ortadan kaldırmış oluruz.
Çıkış yolunu birlikte bulabiliriz.
Tartışma ortamını yönetebilir, aynı zaman da ona da bu fırsatı tanımış oluruz.
Üzerimizde yük bırakmamış, taşımaktan kurtulmuş oluruz.
Rahatlarız.
Pişman olmayız.
Çevremize örnek oluruz.
Tüm bunlar sadece olaylara soğukkanlılık ve hoşgörülü yaklaşımla mı?
Kesinlikle evet...
Anneyim.... Oğlum yada kızımla bir sorun yaşadım...
İşverenim.... Personellerimden biri yada hepsi ile bir konuda anlaşamadık...
Komşuyum... Alt yada üst kat yada yanda oturan ailelerden biri ile sıkıntılı bir durum yaşadık...
Çalışanım.... Patronum yada çalışma arkadaşlarım yada müşterilerden biri ile sorun yaşadım...
Her durumda;
Olabilecek yada oluşabilecek her türlü olay, durum karşısında soğukkanlılık ve hoşgörü ile cevap verebildiğimiz durumlarda ne olur?
Karşımızdaki yada yanımızdakiler öncelikle kendilerine karşı olunmadığını anlarlar.
Olayı yada durumu kişiselleştirmediğimiz için, durum üzerinde konuşulur.
Saygı çerçevesinden dışarı çıkmamaya davet etmiş olursunuz.
Daha fazla dinleniriz.
Daha fazla güven oluşur.
Yarında birbirimizin yüzüne bakabiliriz.
Kırmamış, kendimizi de kırdırmamış oluruz.
İncitmemiş, aynı zamanda incinme riskimizi de ortadan kaldırmış oluruz.
Çıkış yolunu birlikte bulabiliriz.
Tartışma ortamını yönetebilir, aynı zaman da ona da bu fırsatı tanımış oluruz.
Üzerimizde yük bırakmamış, taşımaktan kurtulmuş oluruz.
Rahatlarız.
Pişman olmayız.
Çevremize örnek oluruz.
Tüm bunlar sadece olaylara soğukkanlılık ve hoşgörülü yaklaşımla mı?
Kesinlikle evet...
Saygı,
İş ve çalışma ahlakı,
Hoşgörü,
Dinleme,
Titizlik ve özen,
Duyarlılık,
İş ve çalışma ahlakı,
Hoşgörü,
Dinleme,
Titizlik ve özen,
Duyarlılık,
2 Nisan 2014 Çarşamba
Küresel İlkeler Sözleşmesinin On İlkesi:
Küresel İlkeler Sözleşmesi’nin 10 ilkesi, insan hakları, işçi hakları, çevre ve yolsuzlukla mücadele alanında evrensel olarak kabul görmüş beyannamelerden alınmıştır. Küresel İlkeler Sözleşmesi şirketlerden bu ilkeleri kavramalarını, desteklemelerini ve uygulamalarını beklemektedir.
İnsan hakları:
1. İlke: İş dünyası uluslararası ilan edilmiş insan haklarına destek olmalı ve saygı göstermeli,
2. İlke: İş dünyası, insan hakları ihlallerine fırsat tanımamalı,
3. İlke: İş dünyası çalışanların sendikalaşma özgürlüğünü desteklemeli ve toplu müzakere hakkını etkin biçimde tanımalı,
4. İlke: İş dünyası, her türlü zorla ve zorunlu işçi çalıştırılmasını engellemeli,
5. İlke: İş dünyası, çocuk işçi çalıştırılmasının önüne geçmeli,
6. İlke: İş dünyası, işe alım ve çalışma süreçlerinde ayrımcılığın önüne geçmeli,
7. İlke: İş dünyası çevre sorunlarını önleyici ve çevreyi koruyucu yaklaşımları desteklemeli,
8. İlke: İş dünyası çevreye yönelik sorumluluğu artıracak her türlü faaliyeti ve oluşumu desteklemeli,
9. İlke: İş dünyası çevre dostu teknolojilerin gelişmesini ve yaygınlaşmasını desteklemeli,
10. İlke: İş dünyası rüşvet ve haraç dahil her türlü yolsuzlukla mücadele etmelidir.
Bende var mı?
Hadi soralım kendimize.. Bizi bizden daha iyi kim tanıyabilir ki?
Bir takım ile birlikte
* Çalışabilir miyim?
* Karar verebilir ve problemleri çözebilir miyim?
* Bilgi bulma ve bu bilgileri kullanma becerilerim var mı?
* Sayısal verileri analiz edebilir miyim?
* Yaptığım işe ait teknik bilgilerim var mı?
* Bilgisayar kullanma ve gerektiğinde programların içerikleri hakkında bilgi sahibi miyim?
* Planlama, organize etme ve öncelikli işler konusunda becerikli miyim?
* Ekip içinde ve dışındakilerle sözlü olarak iletişim kurabiliyor muyum?
* Satış ve pazarlama konusunda etkileyici ve ikna edici miyim?
* Yaptığım yada bilgilendireceğim işe ait raporlama becerisine sahip miyim?
Evetlerin çokça olması dileklerimle....
Bir takım ile birlikte
* Çalışabilir miyim?
* Karar verebilir ve problemleri çözebilir miyim?
* Bilgi bulma ve bu bilgileri kullanma becerilerim var mı?
* Sayısal verileri analiz edebilir miyim?
* Yaptığım işe ait teknik bilgilerim var mı?
* Bilgisayar kullanma ve gerektiğinde programların içerikleri hakkında bilgi sahibi miyim?
* Planlama, organize etme ve öncelikli işler konusunda becerikli miyim?
* Ekip içinde ve dışındakilerle sözlü olarak iletişim kurabiliyor muyum?
* Satış ve pazarlama konusunda etkileyici ve ikna edici miyim?
* Yaptığım yada bilgilendireceğim işe ait raporlama becerisine sahip miyim?
Evetlerin çokça olması dileklerimle....
19 Mart 2014 Çarşamba
Kitabımın önsözü
Unutulmuyor yaşananlar, özleniyor gidenler, hep güzellikleri hatırlamak istiyor insan, öylede oluyor, en azından bende.
Kısa, çok kısa. Kısanın tanımı yok, hayat için, neye göre, kime göre başlıyor sorular. Evet, kelebeğe göre çok uzun ortalama 60-70 yıl, oda yaşayabilirsen. Ama bir zeytin ağacı ortalama 500 yıl yaşarken, ona göre de çok kısa, çok.
Peki, süreyi sorgularken her birimiz, ödün veriyoruz kaliteden.. Ne mi kalite? İnsanca Yaşamak.
Yaşamak… üzmeden, kırmadan, dökmeden, yaralamadan, acı çektirmeden, vurmadan, incitmeden, İnsanca…
Telaşsız yaşamak, şairin dediği gibi..
Basit yaşamak…
Sıradan yaşamak…
Umarsızca yaşamak...
Samimi yaşamak...
Yüreğimin bütünüyle.
Kısa, çok kısa. Kısanın tanımı yok, hayat için, neye göre, kime göre başlıyor sorular. Evet, kelebeğe göre çok uzun ortalama 60-70 yıl, oda yaşayabilirsen. Ama bir zeytin ağacı ortalama 500 yıl yaşarken, ona göre de çok kısa, çok.
Peki, süreyi sorgularken her birimiz, ödün veriyoruz kaliteden.. Ne mi kalite? İnsanca Yaşamak.
Yaşamak… üzmeden, kırmadan, dökmeden, yaralamadan, acı çektirmeden, vurmadan, incitmeden, İnsanca…
Telaşsız yaşamak, şairin dediği gibi..
Basit yaşamak…
Sıradan yaşamak…
Umarsızca yaşamak...
Samimi yaşamak...
Yüreğimin bütünüyle.
18 Mart 2014 Salı
Güzel Sözler..
UNUTMA Kİ, AĞZINDA BAL OLAN ARININ, KUYRUĞUNDA DA İĞNESİ VARDIR.
JOHNY LYLY
DÜŞÜNDÜĞÜN GİBİ YAŞAMAZSAN, YAŞADIĞIN GİBİ DÜŞÜNÜRSÜN.
UMER İBNUL HATTAB
BASİT BİR İNSANIN ELİNDEN GELENİ YAPABİLMESİ, ZEKİ BİR İNSANIN TEMBELLİĞİNDEN ÇOK DAHA DEĞERLİDİR.
BALTASAR BRANIAS
FAYDALI İLE FAYDASIZI AYIRT EDEBİLENLER, BİLGİ SAHİBİ OLANLARDIR.
EDEBALİ
YETERLİ ZAMANIMIZ HEP VARDIR; YETER Kİ DOĞRU KULLANALIM.
GOETHE
GÖMLEĞİN İLK DÜĞMESİ YANLIŞ İLİKLENİNCE, DİĞERLERİ DE YANLIŞ GİDER.
C.BRAUN
JOHNY LYLY
DÜŞÜNDÜĞÜN GİBİ YAŞAMAZSAN, YAŞADIĞIN GİBİ DÜŞÜNÜRSÜN.
UMER İBNUL HATTAB
BASİT BİR İNSANIN ELİNDEN GELENİ YAPABİLMESİ, ZEKİ BİR İNSANIN TEMBELLİĞİNDEN ÇOK DAHA DEĞERLİDİR.
BALTASAR BRANIAS
FAYDALI İLE FAYDASIZI AYIRT EDEBİLENLER, BİLGİ SAHİBİ OLANLARDIR.
EDEBALİ
YETERLİ ZAMANIMIZ HEP VARDIR; YETER Kİ DOĞRU KULLANALIM.
GOETHE
GÖMLEĞİN İLK DÜĞMESİ YANLIŞ İLİKLENİNCE, DİĞERLERİ DE YANLIŞ GİDER.
C.BRAUN
KABUSNAME
Kabusnâme, 1082 yılında Kûhistan sultanı İskender bin Kavuş tarafından Farsça olarak kaleme alınır. Muhatap, oğlu Gilan Şahtır, fakat aradan dokuz yüz yıl geçmiş olmasına rağmen öğütler hâlen canlılığını devam ettirir. Tarih boyu pek çok padişah, sultan ve devlet başkanı tarafından birçok dünya diline çevrilir, birçok edebî, tarihî ve ahlâkî eserlere kaynak teşkil eder.
Eser, Osmanlılar zamanında ilk defa Fatih Sultan Mehmed'in babası Sultan II. Murad'ın dikkatini çeker. Milletin değer hükümlerini alt üst eden fetret ve kargaşa döneminden yeni çıkılmıştır. Edeb, ahlâk, emniyet ve nizamda yeniden yapılanmaya ihtiyaç vardır. Babası Çelebi Mehmed'in devlet otoritesini temininden sonra, kendisi de manevî sahada bir teşkilatlanmayı üstlenmiştir.
Kabusnâme, ahlâkî sahadaki eğitim ve yapılanmayı temin eden eserleden biridir. Eserin mütercimi Mercimek Ahmed, birgün Padişahın elinde kitabı görür ve neden bahsettiğini sorunca Padişah meseleyi şöyle ifade eder:
"Hoş kitaptır, içinde çok faydalı şeyler ve öğütler vardır, ama Farsça dilincedir. Bir kişi Türkçeye tercüme etmiş, ama anlaşılır değil, açık söylememiş; bundan dolayı hikâyesinden tat bulamayız. Ama bir kimse olsa, bu kitabı açık ve anlaşılır bir şekilde çevirse, tâ ki anlamından gönüller haz ala."
Bunun üzerine Mercimek Ahmed, "Emir buyurursanız ben tercüme edeyim" diye tercümeye talip olunca, "Hemen tercüme eyle" buyruğunu alır.
Mercimek Ahmed bin İlyas şair, edip ve âlim bir kişidir. Tercümeye yeniden telif kadar emek verir ve 1432 tarihinde tamamlayarak üzerine düşen görevi bitirir.
Kabusname üzerinde Cumhuriyet döneminde bir hayli incelemeler yapılır. Eser eski Anadolu Türkçesiyle tercüme edildiğinden Türkiye Türkçesine göre yeniden ele alınması gerekiyordu. Bu işi de Atilla Özkırımlı üstlenir ve kitap "Tercüman 1001 Temel Eser" serisinin 36-37. kitabı olarak yayınlanır.
Biz ise, diğer kitaplarda olduğu gibi, bu kitapta da seçmeler yaptık. Bazı konular devrin şartlan icabı o zamanın insanına hitap ettiğinden kitaba almadık; sadece günümüz insanına doğrudan hitap eden ve yol gösteren bölümlere yer verdik. Kitap belli bir konu düzeni içinde işlenmiş olmasına rağmen, biz daha çok dinî, edebî, ahlâkî ve terbiyevî nasihat ve öğütlerle ilgili bölüm ve paragrafları seçtik.
Bu arada sadeleştirmede her ne kadar bazı kelime ve terimler günümüz Türkçesine göre ifade edilmişse de, bunların daha rahat okunur ve anlaşılır bir hale getirilmesine ihtiyaç vardı. Bu bakımdan mânâ bütünlüğü mahfuz kalmak kaydıyla yer yer ifade tasarruflarında bulunduk. Bu küçük derleme dahi kitabın tesir gücünü göstermesi açısından yeterli olacaktır.
Bu öğütlere gönül kulağını açık tut
Ey oğul!
Bilmiş ol ki, artık ben kocadım. Zayıf ve azıksız olarak yol ağzına kadar geldim. Ölüm mektubunu elime sundular. O mektup, sakalın ağarmasıdır. Adamın sakalı ağardığında Allah tarafından bir ses gelir:
"Ey kulum, hazırlan, bu dünyayı bırakıp öbür dünyaya geçeceksin..."
Şimdi ey ciğerköşem! Ölmeden önce seni iyilik yoluna ve iyi kimselerin izine yönlendirmek istiyorum. Tecrübelerle elde ettiğim birkaç öğüdü sana yadigâr olarak bırakıyorum. Bu öğütlere uyarak hareket edersen, her muradına erersin ve iyi isim kazanırsın, zamanın elinden sille yemezsin. Çünkü baba şefkati, oğlunun zamanın elinden azar yemesini istemez. Öyleyse sen de gönül kulağını bu öğütler için açık tut, sonra pişman olmayasın. Gerçi zamanımızda her oğul babasının sözünü tutmuyor, ama inşaallah kabul edersin.
Bütün tecrübelerimi bu kitapta topladım
Ey oğul!
Gençler kendi bilgilerini yaşlıların bilgisinden üstün görürler. Bu kanaatin yanlış olduğunu bildiğim halde, sana yol göstermek için susarsam doğru olmaz. Bütün tecrübelerimi yazdım; ama az ve öz yazdım. Çünkü her şeyin . azı ve özü faydalıdır.
İnsanların bir âdeti vardır, değerli bir malları olursa, onu değerli birine vermek için saklarlar. İşte benim bu dünyadan elde ettiklerimin en değerlisi bu öğütlerdir ve en değerli kimsem de sensin. İşte son günlerimde, bu öğütleri sana veriyorum, inşaallah sana faydası dokunur.
Öğüt aklın süsüdür
Ey oğul!
Akıllı ol ve kendi soyunun itibarını iyi gözet, tâ ki şerefsizlerden olmayasın. Gerçi yüzüne ne zaman baksam akıl ve hüner görürüm, ama öğüt aklın süsüdür, benim yapacağım onu sana hediye etmektir, muhafaza etmezsen, yine sen kaybedersin.
Sonra bilmiş ol ki, benim ölümüm yakındır, benim ardımca senin de gelmen yakındır. Öyle çalış ki bu dünyada bir azık hazırlayasın, o yola da yaran olsun. Çünkü bu dünya öteki dünyanın ekinliğidir. Kendini öyle ver ki, senin yerine başka biri ekmesin. Çünkü başkasının ektiğinden senin yararın olmayacak.
Ölümlü dünyayı ölümsüz dünya ile değiştir
Ey oğul!
Bu ölümlü dünyayı ölümsüz dünya ile değiştirmeye gayret et. Bu dünyada iyi kişiler aslan gibidir, kötü kişiler ise ite benzer. Çünkü it ne avlarsa, avını avladığı yerde yer; arslan ise avını kendi inine götürür, sonra yer. Bunun anlamı şudur: İt nefsinin esiridir, ne avlarsa burada yer, arslan akıl sahibidir, burada ne avlarsa o âleme tutar, götürür.
Gayret et ki, avın iyilik olsun, öbür âlemde lâzım olur. İyilikten murat, ibadettir. Kul için ibadetten daha iyi av yoktur. Çünkü ibadet yoluna girenler ateşe benzer. Ateşi ne kadar alçak yerde yaksalar, alevi o derece yükselir. İbadet yoluna varmayanlar da suya benzer, suyu ne kadar yukarı akıtlırlarsa akıtsınlar, aşağı düşer. İbadeti boynunun borcu bil, tâ ki alevin daima yükselsin.
Allah beş türlü ibadet buyurdu
Ey oğul!
Allah'ın emri gereğince şükredersen, az olan şükrün çok yerine geçer. Nitekim Allah din içinde beş türlü ibadet buyurdu. Eğer gece gündüz çalışsan, acizlikten başka bir şey elde edemezdin, ama o ölçüyle beş türlü ibadet buyurdu. Onun ikisini zenginlere, kalanını da bütün halka verdi.
Bunlardan biri Allah'ın birliğini ve Muhammed Mustafa'nın (a.s.m.) peygamberliğini dil ile söylemektir ve gönülle inanmaktır. Diğeri beş vakitte namazdır, öbürü de yılda bir ay oruç tutmaktadır.
Şehadet sözü, batıl şeylerden Allah'a sığınmaktır. Namaz o kabullenişin hakikatini kulluğunda kaim olmaktır. Oruç tutmak da, o kabullenişin ve kulluğun hakikatini Allah'a bildirmektir. Madem ki Allah'a "Kulunum" dedin, öyleyse o kullukta sağlam durmak gerek.
Namaz ve oruç Allah'ın has nimetidir, onları has kullarına nasip kılmıştır. İkisini de yerine getirmekte kusur etme. Eğer bu ikisinde kusur edersen avamdan olursun, seçkinlerden olmazsın.
Namaz kılan kişide büyüklenme olmaz
Ey oğul!
Sakın bu söylediklerim hakkında gönlünden kötü düşünceler geçmesin. Yani "Namaz kılmakta eksiklik olabilir" deme. Din açısından 'gözetmezsen, bari akıl yoluyla bak, ne kadar faydalı olduğunu gör.
Evvelâ, namaz kılanın bedeni ve elbisesi devamlı temizdir. Namaz kılan kişide büyüklenme olmaz, çünkü namazın aslı tevazudur. Sen kendini tevazua alıştırırsan, bedenin de sana uyar, tevazu kazanır. Sen bu şekilde tevazuu gözetince, Allah makamını yüceltir.
Oruç tutmakta bağnaz olma
Ey oğul!
Oruç tutmak yılda bir ay olan bir ibadettir, yılda bir ay olan kulluğu dahi eksiklikle geçiren gayet namert olur, akıllı olan namert olmayı kendine reva görmez.
Oruç tutmakta bağnaz olma. Yani şehrin kadısı, hatibi ve bütün güvenilir kişileri ne zaman oruç tutarlarsa, sen de o zaman tut; onlar ne zaman yerse sen de ye, cahillere uyma. Bilmiş ol ki, Yüce Allah'ın senin açlığına, tokluğuna ihtiyacı yoktur.
Orucun gayesi, kulun ağzını Allah'ın mühürlemesidir. Bu mührü bütün bedenine vurmalısın. Yalnız ağzına mühür vurunca, diline, gözüne, ayağına, eteğine de vurmalısın ki oruç senden razı olsun.
Oruç tutmanın faydası odur ki, sabahleyin yiyeceğini bir yoksula veresin, tâ ki açlık zahmetini çekmenin sana faydası dokunsun.
Şahsiyetini kendi gayretinle elde et
Ey oğul!
Şahsiyetini ananın babanın verdiği adla değil de, kendi gayretinle kazanmaya çalış. Çünkü anan ve baban sana bir ad verdi: Ya Ahmet, ya Mahmut, ya falan, ya da filan. Oysa senin kazandığın ad, ya bilgin, ya bilge, ya üstat, ya öğretici, ya da becerikli olacaktır.
Böyle olunca, öteki adın, babanın ve ananın yanında makbul olduğunun alametidir, bu sonraki adlar da halk arasında makbul olduğunun nişanıdır.
Tatlı dille konuş
Ey oğul!
Tatlı dille konuşmayı alışkanlık haline getir. Nitekim demişler: "Her kimin dili tatlı olursa, dostları çok olur."
Ne kadar tatlı söylersen söyle, sözün yerini bilmedikçe söyleme. Çünkü yerinde söylenmeyen söz tatlı ve güzel de olsa acı ve çirkin görünür.
Seni sıkıntıya sokacak sözü söyleme. Bu durumda susmak daha iyidir.
Halka güzel sözler söyle ki, güzel cevaplar işitesin.
Kimsenin üzüntüsüne sevinme
Ey oğul!
Kimsenin üzüntüsüne sevinme, böylece kimse de senin üzüntüne sevinmez. Senden aşağı olanlara zulmetme, adalet göster, böylece sen de, senden büyük olanlardan zulüm görmezsin, adalet bulursun.
Çorak yere tohum ekme
Ey oğul!
Çorak yere tohum ekme ve ağaç dikme, çünkü ürün vermez. Yani nankör kişiye iyilik etme. Çorak yerde tohum nasıl boşa giderse, nankör kişiye yapılan iyilik de öyle boşa gider. Fakat iyiliği, lâyık olandan esirgeme.
Elinden iyilik etmek gelmezse, bari halkı iyiliğe yönelt. Demişlerdir ki, "eddâllü ale'l-hayri kefâilihî", yani "Bir kişi bir kişiyi hayra yönlendirirse, o hayrı işlemiş gibi olur."
Yaptığın iyilikten pişman olma
Ey oğul!
Yaptığın iyilikten dolayı pişman olma ve kötülükten çok sakın. Çünkü iyiliğin ve kötülüğün karşılığı ölmeden sana erişir. İyilik ettiğin kişinin gönlü ne kadar rahat olursa, senin de gönlüne o kadar rahat erer. Bir kişiye kötülük edersen, o kişinin gönlüne ne kadar sıkıntı ererse, senin de gönlüne o kadar sıkıntı erer, belki tasası ve ağırlığı sende daha çok olur.
Kendini halka iyi göstermeye çalış
Ey oğul!
Yüzünü değiştirmeyesin, yani buğday gösterip arpa satma, yani halka kendini iyi gösterip gizlice yaramaz işler işleme, bu ikiyüzlülük nişanıdır. İkiyüzlülük nişanını vurunmamak için bütün gayretini göster.
Sevincini ve üzüntünü herkese söyleme
Ey oğul!
İnsanın iki hâli vardır, hiç bir zaman bu iki halden birinden uzak değildir: Biri sevinçlilik, öteki üzüntülük. Sakın, ister üzüntülü, ister sevinçli ol, üzüntünü ve sevincini öyle birisine söyle ki, üzüldüğün zaman o da seninle birlikte üzülsün, sevindiğin zaman o da seninle birlikte sevinsin.
İyiliğe ve kötülüğe çabuk sevinme ve üzülme
Ey oğul!
İyiliğe ve kötülüğe çabuk sevinme ve üzülme, bu çocukların işidir. Olmayacak şeyle kendinden geçme, yani olur olmaz şey için kendi durumunu değiştirme. Çünkü akıllı kişiler, olur olmaz şey için kendilerinden geçmezler ve değme yel ile deprenmezler.
Söz gelimi sana bir üzüntü geldi, sen sevinçliydin, hemen üzüldün. Akıllı kişiler bu hâli hoş görmezler. Sana gelen sevinç hâli için hemen sevinme, çünkü elbette onun üzüntüsü vardır; her üzüntü için de hemen üzülme, çünkü sonunda sevinci vardır.
Ummadığın yerden umudunu kesme
Ey oğul!
Ummadığın bir yerden ne gelebilir diye umudunu kesme ve bir şey umduğun yerden de sakın umutlu olma. Çünkü kişiye gelirse, çoğunlukla ummadığı yerden gelir, umduğundan değil.
İyiye iyi de, kötüye kötü de
Ey oğul!
Hayatın müddetince hakkı münkir olma. Yani bir kişi bir şey hakkında iyi dese, o dediği şey gerçekten de iyi olsa, sen ona kötüdür deme. Kötüdür derlerse, sen de kötü olduğunu biliyorsan; ona iyidir deme. Münkirlik böyle olur, ama iyiye iyi, kötüye kötü dersen hak tanır olursun. O halde haktanır olmak, hakkı münkir olmaktan iyidir.
Ahmaklara cevap verme
Ey oğul!
Öfkelenenlerden olma. Eğer bir kimse sana öfkelenip söylerse sen ona yavaşlıkla cevap ver. Ama ahmaklara susmaktan başka cevap verme. Nitekim derler: "Cevabü'l-ahmakl es-sükut," yani "Ahmak kişiye verilecek cevap susmaktır."
Üzerinde emeği olanın emeğini boşa çıkarma
Ey oğul!
Üzerinde emeği olan bir kişinin emeğini elden çıkarma. Eğer o emeğin karşılığını ödemiyorsan bari nankör olma. Hele senin için emek çeken hasmın olursa... Ne kadar elinden gelirse, o kadar hasımlarına iyilik eyle.
Ne zaman haya varsa, iman da var
Ey ciğerköşem!
Birkaç iyi iş vardır, kişi onları âdet edinip sürdürürse, hem insanların katında, hem de Allah katında itibar görür: İlim, edep, tevazu, zâhitlik, doğruluk, sözde ve fiilde dini temiz tutma, namusluluk; halkı incitmemek, halkın güçlüğünü götürmek. Bunların hepsinin sermayesi hayadır. Nitekim Peygamberimiz buyurur: "El-hayâü mi-ne'1-iman", "Ne zaman haya varsa iman da var." Ne zaman iman var, o iyi işlerin hepsi de olur.
Bilgisiz kişiyle birlikte oturma
Ey oğul!
Bilgisiz kişiyi, marifetsiz insanı, insan yerine sayma, bilgisiz ve marifetsiz kişiyle arkadaş olup birlikte oturma, hele kendini âlim sayan bilgisiz cahil ile... Bilgisizlikle ve cahille sohbet etme, iyi kişilerle sohbet et. Çünkü, iyilerin sohbeti yüzünden senin de adın iyi olur.
Görmez misin ki, şırlağan bir yağdır, aslı susamdır, ne zaman gülle hemsohbet olur, artık ona susam yağı ya da şırlağan demezler, gül yağı derler, eğer menekşeyle hemsohbet olursa menekşe yağıdır derler.
O iyi adlıların sohbetlerinin bereketi yüzünden, kırk gün onlarla düşüp kalkınca, susam ve şırlağan adı unutuldu, gül ve menekşe adı anıldı. Onun için Peygamberimiz buyurur: "Her kim bir kavimle kırk gün düşüp kalkarsa onlardan olur."
İyilerin iyiliğini unutma
Ey oğul!
İyilerin işini inkâr edici olma ve onların iyiliğini unutma. Senden bir şey umana sitem edip "Benden bir şeyler umuyorsun" diyerek başına kakma, çünkü senden umudu olana sitem etmek "ben de umucuyum" demek olur, böylesi himmetsizlik olur.
Ondan sonra iyi huyu ve iyi kişiliği meslek edin, yaramaz huylardan ırak ol. Kimseye zararın ve azarın değmesin, zarar verici olmak iyi değildir, çünkü zarardan eksiklik doğar ve eksiklikten şerefsizlik. Öyleyse halk içinde şerefsiz olmak iyi değildir.
Cahilin övdüğü işten sakın
Ey oğul!
Seni akıllı kişiler övsün, cahil kişiler övmesin. Çünkü akıllılar ileri gelenlerdir, cahiller ayak takımıdır. Bu iki grup birbirinin zıttıdır. Akıllının bilgilice işini cahil beğenmese gerek, cahilin bilgisizce işini akıllı zaten hiç beğenmez. Çünkü akıllı olan kendi mizacına uygun olarak bilgilice
iş görür, seni onun için beğenir; cahil de kendi mizacına uygun olarak iş görür, seni onun için över.
Cahilin övdüğü işten sakınmak gerek, tâ ki akıllıların eğlencesi olmayasın; çünkü sıradan kişilerin katında övülen insan, ileri gelenlere maskara olur.
Kimseyi incitme. Birisi seni incitse de sen onu incitme, büyüklüğün nişanı budur.
Tecrübeli, şefkatli dostların sana öğüt verirlerse, öğütlerine kulak ver. Öğüt veren böylesi dostların yanına yalnız olarak git ve öğütlerinden nasibini al. Çünkü faydalı öğüt yalnızken verilir, halk arasında öğüt kulağa girmez olur, hem de sitem gibi olur.
Kendi bildiğine gitme
Ey oğul!
Bir konuda bilgin tam olsa da bilginle gururlanma. Ne zaman sana bir iş düşse, iyice bilsen ki sen o işi başarabilirsin, buna güvenme, bir akıllı kişiye danışmadıkça o işe başlama. Kendi görüşünü beğenenlerden olma.
Bir bilene akıl danışmayı ayıp sanma, "Görüş benim görüşümdür, başkası bana elverişli olanı ne bilir" deme, kendi bildiğine gitme. Çünkü kendi görüşüyle iş tutan kişi, sonra pişman olur. Öyleyse akıllı yaşlılarla ve şefkatli insanlarla istişare et, sonra o işe el at.
Doktor kendi kendini tedavi edemez
Ey oğul!
Bir gözle görmek iki gözle görmek gibi olmazsa, iki kişinin görüşü de bir kişinin görüşü gibi değildir. Bir doktor hastalansa kendi kendini tedavi edebilir mi?
Ne zaman hastalığının arttığını görürse, tedavi olmak için hemen bir doktordan yardım ister. Bilgisi ve tecrübesi ne kadar fazla olsa da o sırada kendisine bir faydası olmaz.
İhtiyacı olan birisi senin yanına gelecek olsa, onun için çalış, çabala; emeğini ondan esirgeme. Bu insan, düşmanın veya seni çekemeyen biri olsa da, farklı davranma. Ola ki o düşmanlık dostluğa dönüşe.
Şahsiyetli insanın yanına gelen olur
Ey oğul!
İyi konuşan ve söz anlayan kişiler sana gelecek olsalar, onlara hürmet et ve iyi davran. Çünkü onların sana gelmeleri seni ağırladıkları içindir. Sen de onlan ağırlarsan, bu kez sana gelmeye daha istekli olurlar. Ama şahsiyetsiz adamın yanına kimse gelmez.
Sözün doğrusunu söyle
Ey oğul!
Sözün doğrusunu söyle, sakın yalan söyleme, yalancı olma. Sözünün doğruluğuyla tanınmış biri olarak bilinmeye çalış. Eğer mecbur olarak bir kez yalan söylesen de gerçeğe geçsin. O halde ne söylersen doğru söyle, yalan söyleme ve yalana benzeyen gerçeği de söyleme. Çünkü bir gerçek ki yalana benzer, o anda yalan olmuş olur.
Uygunsuz söz söyleme
Ey oğul!
Sözü yerine uygun olarak söyle, uygunsuz söz söyleme. Çünkü beğenilen sözün hem söyleyene yararı var, hem de işitenin canına can bağışlar. Uygunsuz söz ise söyleyene zarar verir, işitenin de gönlüne hoş gelmez.
Sözünün başına sonuna dikkat et
Ey oğul!
Sözünün başına ve sonuna dikkat et. Birisine bir şey söyleyecek olursan yüzüne karşı söyle, arkasından konuşma. Böylece sözü bilerek söyleyenlerden olursun. Çünkü lafını bilmeden konuşan kişi, açık ve anlaşılır konuşan papağana benzer. Papağan sarfettiği sözden habersizdir. Papağan gibi olanlara, "konuşur, fakat konuşmasını bilir" demezler.
Öyleyse" konuşan ve konuşmasını bilen odur ki, konuştuğu zaman kim olursa olsun ondan bir şey anlasın. Böyle olmayana insan demezler, çünkü böyleleri insan suretinde hayvandır.
Yeri değilse sözü harcama
Ey oğul!
Söz yüce bir şeydir, sen de sözü yüce bil. Çünkü söz gökten gelmiştir, onun için azizdir. Bu aziz sözün yerini bulunca bildiğinden sakınma. Ve yeri değilse sözü harcama, tâ ki sözün zayıf olmasın, aklına ve bilgine zarar gelmesin.
Yok yere, anlamsız iddiada bulunma. Bir ilimden habersizsen, o ilimle ilgili iddiada bulunma. Dilediğini o bilmediğin ilimle elde edemezsin, ama bildiğin ilimle ne gerekse elde edersin.
Kendinden büyük söyleme
Ey oğul!
Bilmenin sana ne yaran, ne zararı olmayan sırrı öğrenmeye heveslenme ve sırnnı kimseye söyleme. Birkaç kişi bir yere toplanıp otursa, orada biriyle fısıldaşma. İyi dahi konuşsan halk kötüye yorar: "Kim bilir ne boş söz ki fısıltıyla söylüyor" der. Çünkü halkın birbirine olan kuşkusu kötüdür, öyleyse sözü açık söyle, ama ne söylersen kendi değerince söyle, Kendinden büyük söyleme.
Önce düşün, sonra söyle
Ey oğul!
Birisinden işittiğin sözü dinle, fakat o sözle çabuk hareket etme. Ne söylesen, önce düşün, sonra söyle, tâ ki o sözünden sonra pişman olmayasın, çünkü derhal söylemenin bir şekli var: Ya yarar, ya zarar. Ama düşünüp söylemek iki şekildir:
Birisi budur ki, o sözün zararlıysa düşünmekle anlarsın, o zararlı işten sakınırsın. Birisi de budur ki: yararlısını doğru bilirsin, çekinmeden o yararlı şeyi elde etmeğe gayret edersin.
Çok bilgili, az sözlü ol
Ey oğul!
Nerede olursan çok bilgili ve az sözlü ol. Demişlerdir ki: Susmak ikinci sağlıktır. Çünkü çok kişi sağ yürürken sözü yüzünden hasta olur. Az söylemek ve öz söylemek akıl nişanıdır. Çok söylemek bilgisizlik nişanıdır. Çünkü bir kişi ne kadar akıllı ve kâmil olsa da, ne zaman çok sözlü olursa—sözleri hep yerinde olsa bile—ayak takımı arasında adı beyinsiz olur. Eğer cahil ve sıradan biri de olsa, ne zaman susmuştur ve konuşmaz, sıradan kişiler onu akıllı ve hünerli kişilerden sayarlar.
Kendi kendini övme
Ey oğul!
Ne kadar temiz gönüllü, ne kadar iyi kalbli isen de kendini övücü olma, kişi kendine iyiyim diye şahitlik ederse şahitliği geçmez. Çünkü şahitliği kendin için yaparsan onu dinlemezler. Çalış ki, seni başkaları övsün. Kendi kendini övme.
Halkın sözünü işit, kabul et
Ey ciğerköşem!
Gücün yettikçe söz dinlemekten ürkmemeye çalış. Çünkü halk söz dinlemekle söz ehli olur. Buna delil şudur: Bir çocuk doğunca yer altında bir kubbede besleseler, süt emzirseler ve anasıyla dadısı yanında hiç konuşmasalar, o çocuk büyüdüğü zaman dilsiz ve sağır olur. Ama orada iki çocuk olsa ve hiçbir söz işitmeseler, ikisi birbiriyle konuşmakla bir dil oluştururlar ve o dili de ancak ikisi bilir, başkaları bilmez. Öyleyse halkın sözünü işit ve kabul et. Özellikle geçmiş beylerin ve bilgelerin sözlerini can kulağıyla dinlemek ve itimat etmek gerek.
Nuşirevan'dan altın öğütler
* Gece ve gündüzün birbiri ardınca gelip gittiğini gören insan halden hale dönmesine üzülmesin. Yani sevinç gidip üzüntü gelirse, üzüntü gidip sevinç gelirse, önem vermesin.
* Becereksiz kişiyi dost tutunmasınlar, becereksiz kişi ne dostluğa yarar, ne düşmanlığa.
* İnsan, bir işi bir defa yapıp sonra pişman olmuşsa, bir daha o işi yapmasın.
* Dostlarına düşman olan birisine niçin dost densin?
* Kendini bilge sanan bilgisizden sakın.
* Kendi nefsine haksızlık etme, güç eyleme. Yani nefsine elinden gelmeyecek işler buyurma.
* Doğru söylemek acıdır, ama sen doğru söyle.
* Düşmanının sırrını bilmesini istemiyorsan, dostuna da sırrını söyleme.
* Büyüklere küçük gözüyle bakma, çünkü büyükleri küçük görmek büyük ziyan getirir.
* Değersiz kişileri ölmüş bil, onları diri sayma.
* Beraberindeki kişilerden bir şey ummaktansa ölümü yeğ gör.
* Himmetsiz kişinin ekmeğini yemektense, aç ölmek daha iyidir.
* Kuşkunun yolunu yüz yerden bağlayacak olsan da, tecrübe etmediğin kişiye güvenme.
* Kendinden aşağı hısımlarına muhtaç olmaktan büyük dert yoktur.
* Kişinin, bilmediği şeyi iddia edip başaramamasından ve yalancı olmasından büyük ayıp yoktur.
* Elinden geldiği halde, kendisinden istenen bir işi bitirmeyen kişiden daha cimri kimse yoktur.
* Bir kişi senin aleyhinde bir söz söylese ve birisi de dostum diye o sözü sana yetiştirse, sen bu dostunu ondan beter düşman bil. Çünkü o düşman, arkandan konuşur, dostun ise yüzüne karşı söyler.
* Lüzumsuz yerlere göz dikmekten ve kulak vermekten daha büyük dert olmaz.
* İnsan her şeyi bilgisizlerin şerrinden saklayabilir, ama bilgisini kendi şerrinden saklayamaz.
* Halkın, senin iyiliğini söylemesini istiyorsan, kimsenin kötülüğünü söyleme.
* Dostlarının az olmasını istemiyorsan kindar olma.
* Dünyada zahmet çekmemeyi, kolaylıkla ömür sürmeyi istiyorsan, kendi işine bak, başkasının işine karışma.
* Seni delilerden saymamalarını istiyorsan ele geçmeyecek bir şeyi isteme.
* Daima alnın ak, yüzün pak olmak istiyorsan, utanmayı iş edin.
* Aldanmamak istiyorsan, tecrübe edilmiş işleri bırakıp tecrübe edilmemiş olanlara yapışma.
* Mahcup olmak istemiyorsan, katkın olmayan yerden bir şey götürme.
* Perdenin yırtılmasını istemiyorsan, kimsenin perdesini yırtma.
* Arkandan gülünmesini istemiyorsan, elinin altındakileri iyi besle.
* Pişmanlıktan uzak olmayı istiyorsan gönül arzusunu iş edinme.
* Zeki kişilerden olmayı istiyorsan kendini başka birinin aynasında gör. Yani bir kişinin yaşantısına bak, yaptığı iş iyi midir, kötü müdür? Eğer ondaki gibi sende de kötü bir iş varsa, bilirsin ki bu işlediğin iş kötüdür ve iyi işi de kendinde görürsün. Böylece işinin iyisini kötüsünü göstermek için o kişi sana ayna olmuş olur.
* Korkusuz olmayı istiyorsan, halkla kavga etme, onları inciticilerden olma.
* Sana hürmet etmelerini istiyorsan başkalarının hürmetini gözet.
* Halkın senin sözünle iş görmesini istiyorsan, önce sen kendi sözünle iş gör.
* Halk içinde herkesten büyük olmayı istiyorsan nimetini bol eyle, "Tuzunun, ekmeğinin hakkı için" diyenleri çok edin.
* Eğer bütün gönüllerde yerinin olmasını istiyorsan, sözünü bütün gönüllere uyacak biçimde söyle.
* Kâmillerden olmak istiyorsan, kendine lâyık görmediğin bir işi başkasına da lâyık görme.
* Eğer yüreğine merhemle iyileştirilmesi mümkün olmayan bir yara vurulmasını istemiyorsan, cahillerle tartışma.
* Halkın iyisi olmayı istiyorsan varını halktan esirgeme.
* * *
Nuşirevan-ı Adil bu öğütleri ve sözleri armağan bırakmıştır.
Şimdi ey ciğerköşem!
Bu öğütleri hor görme, bu sözlerden hem hikmet, hem saltanat kokusu gelir. Çünkü bu sözler hem padişahların sözüdür, hem de bilgelerin sözüdür. Öyleyse yaşlılığında başına bir iş gelirse sıkıntı çekmemek için, bu sözleri gençlik ağında öğren. Çünkü yaşlılar çok yaşadıkları için çok tecrübe elde ederler, sıkıntılı anlarda bu kâr olur.
Gençlikte Allah'ı unutma
Ey oğul!
Gerçi gençsin, ama yaşlılar gibi akıllı ve temkinli ol. Birdenbire gençliği bırak demiyorum. Tembel gençlerden olma, neşeli ol. Çünkü gençler neşeli olursa hoş olur.
"Delilik çeşit çeşittir; bir çeşidi de gençliktir." Ama cahil gençlerden olma. Belâ dedikleri şey cahillerden kopar. Ömrünün lezzetini de gençlik çağında al, yaşlılıkta bu lezzeti bulamazsın, bulsan da faydası olmaz.
Ne olursa olsun gençlikte Allah'ı unutma ve ölümden emin olma, çünkü ölüm gelince genç yaşlı demez. Öyleyse bilmiş ol, her kim ki doğdu, ölecektir ve her kim ki cihana geldi, gidecektir.
Yaşlılara çok hürmet et
Ey oğul!
Yaşlılara çok hürmet et ve onlarla konuşurken boş sözler söyleme, yani kolayına nasıl gelirse, öyle konuşma. Yaşlılar bir söz söylerlerse hemen cevap verme. Ne kadar düşünürsen onların sözüne, "Bundan iyi cevap olmaz. Cevabını yine siz buyurun, söyleyin" diyesin ve susasın. Çünkü yaşlıların sözünün cevabı, onları dinleyip susmaktır. Yoksa onların vereceği cevaptan utanılacak bir duruma düşersin.
Yaşlıların bilgi ve tecrübesi gençlerin bildiklerinden fazladır. Ama bu dediğim yaşlılar sakallarını büyüklerin sohbetinde ağartmış olsunlar, kolayca büyütmüş olmasınlar. Çünkü gelişigüzel yetişmiş yaşlıdan, büyüklerin sohbetini dinlemiş toy gençlerin tecrübesi daha iyidir.
Gençliğini gelişigüzel geçirme
Ey oğul!
Gençliğini gelişigüzel geçirme, tâ ki yaşlılıkta bilgisiz kalmayasın. Gençlikte yaşlıları taklit et, tâ ki yaşlılıkta gençlerden utanmayasın.
Ne zaman ki gençlik çağı geçip ihtiyarlık çağı gelse, artık gençlikteki dinçliği bekleme. Yani gençliğinde olduğu gibi ter ü taze yürüyüp zevk bekleme. Çünkü yaşlılar yiğitlenip yeni yeni zevk ve şehvet peşinde olurlarsa, halk arasında tez rezil olurlar. Öyleyse insan yerini yurdunu iyi bilsin. Yani gençlikte genç olsun, kocalıkta gençlik evinden göçsün, yoksa hali, geminin üstüne saray yapan adama benzeyecektir.
Kişinin geçimi neredeyse evi orada olmalı
Ey oğul!
Yaşlandığında bir yerde yerleşmeye çalış, çünkü yaşlılıkta yolculuk yapmak akıllıların işi değildir, hele yoksul olursa. Çünkü yaşlılık bir düşman, yoksulluk başka bir düşman, bu iki düşmanla yola çıkmak akıllıca bir iş değildir. Ama eğer mecburi olarak yola çıkmak gerekirse, çaresiz olunca çık.
Eğer Yüce Allah o yolculukta sana yardım ederse ve nimet eline girerse, evine dönmeyi arzu etme ki, bir evden ötürü yine yolculuk zahmetini çekmeyesin.
Çünkü kişinin geçimi nerede iyiyse evinin orada olması uygundur. "Orada doğdum, orada yaşlandım" demek olmaz, gerçi "vatan ikinci anadır" derler, çünkü anasını sevmek nasıl imandan ise "vatanım sevmek imandandır" dediler; "içinde aç, müflis oturmak imandandır" demediler.
Öyleyse işin nerede gelişmişse orayı vatan edin. Çünkü demişlerdir ki: "Kazancı nerede ise o yerde olmak saadet belirtisidir." Bahtsızların belirtisi odur ki, aç ve dinç otursun, kıtlık çeksin, bu vatanımdır, terk etmem desin. Bu eblehliktir. Görmez misin, Resulullah (a.s.m.) Mekke'de doğdu, ama tebliğ görevini Medine'de daha rahat yaptığı için artık Medine'den ayrılmadı.
Sen de yararlı bir yer bulunca oradan ayrılmamaya çalış, orada ayak direyesin. Sakın filan yerde fayda daha çoktur, deyip başıboş varmayasın, burada olan zararı orada kötü kılarsın ve orada daha zararlı olursun. Çünkü demişlerdir ki: İyi bir yeri bırakıp daha iyisini bulayım deme, bu hayal ile onu bulamazsın ve olanı da elden çıkarırsın.
Ömrünü düzensiz geçirme
Ey ciğerköşem!
Eğer dosta ve düşmana iyi görünmek istiyorsan ömrünü düzensiz geçirme. Ömrünü boş yere geçirirsen, avamdan sayılırsın. Öyleyse kendi işinin düzenini iyi koru.
Şakada ölçülü ol
Ey oğul!
Kimseyle şakalaşma. Demişler ki, "Şaka etmek şerrin kılavuzudur, ne ederse eder, savaş şakadan kopar" derler. Ama iyi şakalar yaparsan yap, iyi şaka yapmak ne ayıptır, ne de günahtır. Şaka yapmak iyidir, ama saçma sapan şaka yapma, yaparsan da senden aşağı kişilerle yapma, tâ ki itibarın eksilmesin.
Eğer şakayı terk edemiyorsan bari kendi akranınla yap, tâ ki onların sözü sana ağır gelmesin. Ama bayağı şakayı yapmamak daha iyidir, yaparsan temiz şakaları yap. Gerçi halk arasında şaka herzesiz olmaz, ama şakayı temiz yapmak için çalışmak gerek.
Bayağı şaka insanın bütün hünerini hor eyler, çünkü kişi ne kadar ağır başlı ve hünerli olursa olsun, bayağı mizahla uğraşırsa, hafif ve itibarsız olur. Çünkü sen ne söylersen, ister istemez cevabını işitirsin. Sen başkasına ne yüklersen, sana da o kadar yük gelir.
Malı saklamak kazanmaktan güçtür
Ey oğul!
Mal elde etmekte gafil olma, nereden toplarsan topla, yalnız helâlden sağlanmış olsun, tehlikeli yerden elde etmemeye çalış. Ne kazanırsan doğru ve uygun yerden kazanmaya çalış, tâ ki oradan kazandığın sana sinsin.
Sana kazanç geldiğini gördüğünde, o kazancı telef etme, dağıtma; yani olur olmaz yere harcama. Malı saklamak kazanmaktan daha güçtür. Çünkü parayı çok kişi kazanır, ancak saklamadığı için yine de cimrilikten kurtulamaz.
Çalış, dünyalıktan biriktirdiğin olsun. Eğer bir gün ihtiyacın olursa, toplayıp biriktirdiğinle istediğini satın alırsın. Sonra tez çalış ki, o aldığın kadar toplayasın ve yine yerine koyasın. Eğer hep keseden yersen, aldığınca yerine koymazsan, Karun malı olsa da çabucak heba olur.
Zenginliğe gönül bağlama
Ey oğul!
Gönlünü bir şeye büs bütün bağlama. Eğer o gönül bağladığın şey ansızın elinden giderse üzülmezsin. Yani zenginliğe büs bütün "Bana kalsın" diye gönül bağlama. Eğer başına yoksulluk gelirse, üzülüp gönlün daralmasın. Eğer malın çok olursa, birgün yoksul olacağını düşün, o malı ihtiyatla harca, ölçüyle nafaka edin.
Çünkü ölçüyle harcayınca mal ne kadar az olsa da sonunda bir şey kalır, ama ölçüsüz harcayınca mal ne kadar çok olursa olsun sonunda hiçbir şey kalmaz. Demişlerdir ki: "Zahmetle saklamak zahmetle istemekten iyidir." Meselâ eline değeri az olan bir şey geçti, "Bundan ne olur?" deme, onu saklamaya çalış. Çünkü değeri az olan şeyi saklayamayan çok değerlisini de saklayamaz.
Tembellikten uzak dur
Ey oğul!
Hangi işi yaparsan tembel davranma. Tembellikten utan, tembellik bahtsızlığın başıdır. Her işe emek ver. Emek verilen işin sonu tembellikten iyi olur. Çünkü emek vermekle elde edilen ne kadar çok olursa, tembellikte de o kadar eksilir. Yazık değil mi, bir anlık emek yüzünden elde edilecek şeyi tembellik yüzünden yitiresin.
Öyleyse geri durmak akıllıca bir iş değildir; yoksa muhtaç olarak yaşarsın. Bilmiş ol ki, muhtaç olduktan sonra, "Ah n'olaydı emek çekseydim, tembellik etmeseydim, şimdi lâzım olan şeyi elde etseydim" deyip pişman olmanın yararı olmayacaktır.
Harcamanı gelirine göre yap
Ey oğul!
Çalış ki emeğinin neticesini yine sen yiyesin, tâ ki emeğin boşa gitmesin. Sende değerli bir şey varsa ve birisi o sevdiğin şeyi senden isterse, eğer lâyıksa ondan esirgeme. Çünkü ne olursa olsun, kişi mezarına bir şey alıp gitmez.
Akıllıysan harcamanı gelirine göre yap, tâ ki yoksulluk ateşi sana yol bulamasın. Elinde olanla yetin, çünkü kanaat ikinci zenginliktir. Sakın açgözlü olma. Çünkü sana yük olacak şey nerede olsa yetişir.
İsrafın sonu yoksulluktur
Ey oğul!
İsraf etme. İsraf etmeyi mübarek bilme, kötü bil. Çünkü israf Allah'ın sevmediği şeydir. Allah'ın sevmediği şey kullar için uğursuzdur. Nitekim Allah buyurur: "İsraf etmeyin, muhakkak Allah müsrifi sevmez.
Madem ki Allah müsrifi sevmiyor, sen de israfı ve müsrifi sevme. Her felaket bir sebepten dolayı gelir. Yoksulluk da bir felakettir ve onun sebebi israftır, İsrafın fakirlikten başka sonucu yoktur.
İnsanın kendi ihtiyacı için harcadığı şey israf değildir. İsraf, gereksiz yerlere harcanan şeydir; ne dünyasına, ne de ahiretine yaramayan şeydir.
Sözde, sohbette, yemekte, içmekte ve her bir işte israf iyi değildir. Çünkü israf, teni eritir, nefsi incitir, canı daraltır ve diri insanı öldürür.
Bu söze delil olarak, görmez misin ki çerağın yaşaması yağladır, ama ölçüyle olduğu zaman. İsraf ederlerse, yani yağı fitilin üstüne çıkacak kadar koyarlarsa, alev hemen fitile boğulur ve çerağ söner. Yağ ölçülü olunca çerağın hayatına yani yanmasına sebepti, israf edip ölçüsüz yağ yakmak çerağın ölümüne yani sönmesine sebep oldu.
Bundan anlaşılıyor ki, çerağın hayatı, yağdan değildir, itidaldendir; yani fitilin üstüne çıkmayan yağdandır. İşte bunun için Yüce Allah, israfı düşman olarak bildirmiştir. Bilginler de israfı beğenmezler. Çünkü israfın sonu zarardır ve yoksulluktur.
Devamlı israf ederek rızkının kapısını üstüne kapama. Gücün yettiğince kendini hoş tut, kendi işin için gerekli harcamadan kaçınma. Bir şey senin için ne kadar aziz olsa da, kendi canından daha aziz olmasın. Kısacası, elde ettiğim ölçüyle harcamaya çalış.
Rahat zahmettedir
Ey oğul!
Dünyada iki şey vardır: Halk birinden kaçar, öbürünü sever. Bu dediğimin biri zahmettir, diğeri rahatlıktır. Ama ikisi de insana gereklidir. Çünkü zahmet çeken rahata erer, rahat yaşayan zahmete ermedikçe olmaz.
Bugünkü zahmet yarının rahatıdır, yarınki rahatlık da önceki günün zahmetidir. Ne elde edersen, ikisini harca, ikisini sakla. Yani bir akçe dört dâniktir, yarısını harca, yarasını da sakla. Ne kadar ihtiyacın olursa olsun bundan fazlasını harcama, o yarım akçe birikir, bir zaruret anında gerek olur.
İşte o her gün artanı biriktir ve küçük bir ihtiyaç için ona dokunma, onu unut, bir mirasyedi harcasın, yani biriktirince böyle biriktirmek gerekir. Eğer yaşlanmadan ölürsen "Hayırlı kişiydi, mirasçısına bu kadar miras bıraktı" desinler. Yaşlanırsan zaten işten güçten kalırsın, o zaman bu biriktirdiğin sana destek olur.
Borcun gecikmesi, dostu düşman eder
Ey oğul!
Borç edinme, bir şeyini rehine koyma, faizle para alma. Buna benzer işlerden dolayı halk içinde hor ve itibarsız görülürsün. Öyleyse bu işleri kendine büyük günah bilmelisin.
Bir dostuna ödünç vermişsen, artık ona "malımdır" deme, o parayı o dosta bağışladın farzet. O dostun kendiliğinden vermedikçe isteme, tâ ki gecikmesi sebebiyle dostluk bozulup kesilmesin. Çünkü borcun gecikmesi, dostu çabuk düşman eder, ama düşmanı dost etmek güçtür. Düşmanı ve dostu bilmemek çocukların işidir. Dostu düşmandan ayırmak ve akıllıca davranmak güngörmüş yaşlıların işidir.
Elinde olandan hak" edenlere hayır etmeyi esirgeme. Kimsenin malına tamah etme, tâ ki halkın gözünde büyüyesin. Kendi malını kendin, elin malını da elin bil.
Tok yere yemin etme, aldanma ve aldatma
Ey oğul!
Doğru için olsa bile yemin edici olmamaya çalış. Halk içinde çok yemin edici olarak tanınma. Tâ ki mecbur kalıp da yemin edersen yeminine inansınlar.
Her ne kadar zengin olsan da güvenilir, doğru sözlü ve iyi isim yapmış olmazsan kendini yoksul bil. Çünkü yalan söyleyenlerin ve kötü isim yapmış olanların sonu yoksulluktur.
Kimseyi aldatmamaya çalış ve sakın aldanma, hele alış ve verişte. Çünkü insan alış verişte çabuk aldanılır.
Sabırlı ol, aceleci olma
Ey oğul!
Bütün işlerde sabırlı ol, aceleci olma. "Sabretmek ikinci akıllılıktır" demişler. Yani bir kişinin ne kadar aklı olursa ve bir işini sabırla işlerse, aklı o kadar çok olur.
Her işte kendi işinden habersiz olma, gafillik ikinci ahmaklıktır. Yani gafil olan kişi ne kadar akılsızsa, ahmaklığı ve akılsızlığı bir o kadar daha artar. Sonra her işte bezgin olma, bezginlik ikinci cahilliktir. Eğer sana iş ve güç kapansa, tezce işini açmaya çalış, işin düzelmeye yüz tutuncaya kadar sabret, çünkü hiç bir iş aceleyle iyi olmaz.
Komşularına iyi davran
Ey oğul!
Eğer ev almak istersen öyle bir yerde satın al ki, o mahallenin halkı iyi kişiler olsun. Sonra şehrin ortasında ev al, ücra yerde alma. Önce komşusunu gör sonra evini al, "Önce komşu, sonra ev" demişlerdir.
Evi alınca komşuna çok hürmet et. Mahalle halkıyla iyi geçin, hastalarını sor, ölüsü olana başsağlığı dile, cenaze merasimine katıl. Komşunu sevinilecek bir işi olursa sen de birlikte sevin, eğer üzülecek bir işi varsa sen de birlikte üzül.
İmkânın ölçüsünde komşuna hediye ver, yiyecek giyecek gibi... Çünkü sen komşularınla iyi geçinecek olursan, o mahallenin ileri gelenlerinden olursun. Komşunun çocuğunu görünce sev, okşa, mahallenin yaşlılarını ağırla ve hürmet et.
Kusursuz dost arama
Ey oğul!
Dostsuz olma. Her kim dostlarının işiyle ilgilenirse, dostları da onun işiyle ilgilenirler. Eğer o ilgilenmezse dostlar da ilgilenmezler. Öyleyse dostunun işini düşünüp ilgilenmeyen kişiye hiç kimse dost olmaz. Her an bir dost edinmeyi âdet haline getir, tâ ki dostların çok olsun. Çünkü çok dost arasında kişinin birçok ayıpları örtülür ve çok hüneri açılır. Bundan dolayı kişinin dostunun çok olması gerekir. Ama yeni dost tutunca eski dostlarından da yüzünü çevirme.
Dostlarının dostlarını da düşün, onlar da senin dostlarındır. Düşmanlarınla dost olan dosttan da çekin. Ayrıca dostuna düşman olan dosttan da sakın. Önüne kim gelirse sebepsiz yere seni şikâyet eden dostlardan uzak dur. Böyle kişiden dostluk bekleme ve dünyada hiç kimseyi ayıpsız sanma.
İyilerle kötüleri birbirinden ayırd et. İyilerle gönülden dost ol, kötülerle dil ucuyla dostluğun olsun. Çünkü kişinin daima iyilere işi düşmez. Eğer bir kötü kişiye işin düşerse dostluğun sebebiyle elde edersin. Öyleyse kötülerle de dostluk et.
Düşmanın güleryüzüne aldanma
Ey oğul!
Kimseye düşman olmamaya çalış. Eğer bir kimse sana düşman olursa korkma ve önem verme. Çünkü, "düşmanı olmayan kişi, düşmanın eğlencesi olur" demişlerdir. Gizli ve açık, düşmanın işinden habersiz olma. Çünkü o daima kötü tasarılarla seni aldatma hesaplan peşindedir. Sen de bir an bile oun kötü oyunlarından kendini güvende sanmayasın.
Düşmanının tasarladığı oyunları her an sora dur, tâ ki düşmanın belâsına ve âfetlerine uğramayasın. Sonra, fırsat düşmedikçe düşmanlığını belli etme ve düşmanına karşı ne kadar büyüklük taslarsan tasla, kendini düşmana büyük göster. Ne kadar düşmüş olsan da ona durumunu alçak gösterme.
Düşmanının güleryüz göstermesine, tatlı sözüne aldanıp gönül bağlama ve inanma. Eğer düşman sana şeker gösterse, sen onu acı bir şey san. Düşmanın ne kadar küçük olsa da, onu hor görme.
Bir düşmanın senden aman dilerse, ne kadar düşmanın olsa da ve sana ne kadar eziyet etmişse de sen ona aman ver ve düşmanın aman dilemesini çok büyük bir nimet yerine say. Çünkü düşmanın yenilmesi, kaçması ve ölmesi nasılsa, aman dilemesi de öyledir. Düşmanını güçsüz gördüğünde birden emin olup oturma, onu arada sırada gözetleyedur.
İkiyüzlü insanlardan uzak ol
Ey oğul!
Önce işi yapmaya; sonra yaptığını söylemeye gayret et. Başkasının sana dil uzatmasını istemiyorsan, sen de kimseye dil uzatma.
Asla ikiyüzlülük etme ve ikiyüzlü insanlardan uzak ol. Yedi başlı ejderhadan korkma, ama "evet" deyiciden kork. Çünkü onun söz götürüp getirmekten bir anda yırttığını sen bir yılda dikemezsin.
Birisi senin bir ayıbını yakarlasa, o ayıbı hemen kendinden uzaklaştır.
Kendini itibarlı bir yere geçirme, tâ ki o yerden uluorta aşağı inmeyesin.
Özür dilememek için hatâ yapma
Ey oğul!
Olur olmaz her suç için kimseyi cezalandırmayı düşünme. Eğer birisi bir suç işlerse, büyüklük göster ve ondan özür dilemesini iste. Çünkü o suçlu Âdem oğludur, âlemde suçu önce Âdem atamız işledi.
Küçük bir suç için kimseyi suçlama, tâ ki seni de başkaları yok yere suçlamasınlar. Yani "keşke böyle yapmasaydı" diye suçlamasınlar.
Yok yere öfkelenme, Kızgınlığını yutmayı alışkanlık haline getir.
Birisi senin yanında hata yapsa, sonra da dönüp af dilese, o hatayı bağışlamayı boynunun borcu bil. Çok büyük bir suç olsa da affetmek güzeldir. Her işlenen hataya ceza verecek olsan büyüklüğün nerede kalır?
Sonra özür dilememek için hatâ yapmamaya çalış. Birisine karşı aniden hata işlersen özür dilemekten utanma.
Senden de suçlular af isterse sen de bağışla, dileklerini kabul et.
Cömert kimselerden bir şey iste
Ey oğul!
Eğer birisinden bir şey istemeyi düşünürsen, önce onu dene, gör; o kişi cömert midir, yoksa cimri midir? Cömertse ihtiyacını dile getir, ama dilek vaktini de gözet. Yani o kişinin gönlü dar veya aç olduğu vakit dileğini dileme ki umduğundan mahrum kalmayasın. Sonra dilersen mümkün olanı dile, ele geçmesi mümkün olmayan şeyi dileme, tâ ki elde edebilesin.
Bir istekte bulunmaya gittiğin vakit önce iyi sözler tasarla ve hoş bir edep ve usûlle ortaya uygun bir söz at, sonra buna uygun bir davranışla sözü maksadına getir ve hacetini dile. Söylediğin sözlerle ona lütuf göster, "Hacet vaktinde lütuf göstermek ikinci aracıdır" demişler, yani lütuf, sözü geçen kişi gibidir. Lütuf göstermenin, ona en yakınının söylemesi kadar yardımı vardır.
Öyleyse bir dilekte bulunduğun kimsenin katında kendini bir aciz kul yerinde görmelisin, "insan iyiliğe kuldur." Biz Allah'a, her an Onun dergâhına ihtiyacımız olduğu için kulluk ederiz. Eğer muhtaç olmasaydı, hiç kimse Allah'a yüzünü ve yönünü döndürmezdi.
Dilek diledin ve dileğin kabul edildi, verdiler, o kişiye teşekkürünü yerine getir, onu hoşnut et. Böylece dileğin artarak devam eder. Nitekim Allah buyurur: "Şükür nimet çokluğuna sebep olur." Allah, şükreden kullarını sever.
Hem, önceki dilek kabul olunca teşekkür etmek, ikinci dileğin kabul olunmasının da umududur. Birisinden bir dilekte bulundun, fakat dileğin kabul edilmedi; bunu da kendi talihinden bil. Varıp o kişiyi halka şikâyet etme, "Hacetimi bitirmedi" deme. Çünkü o senin halka şikâyet etmene önem verseydi, hacetini bitirirdi.
Gönlünde ilim sevgisini sağlamlaştır
Ey oğul!
Bütün ilimlerin içinde din ilminden büyük ilim yoktur. Din, kökü birlik olan bir ağaçtır, dalları şeriattır ve bunları birbirinden ayıran dünya menfaatidir.
Gücün yettiği kadar din ilmine çalış, din ilmini bilenlerin etrafında dolaş, tâ ki hem dünyayı elde edesin, hem de âhireti ele geçiresin. Allah nasip ederse önce din ilmine yapış, çünkü o gövdedir, kalanı daldır. Gövdesiz dal istemek sapıklık nişanıdır.
Eğer bu dediğim işlerden ilmi istersen kanaatkar ol, yani helâli ve haramı seçici ol, açgözlü olma. Gönlünde ilim sevgisini sağlamlaştır, dünya sevgisini gider. Şöyle ki: İlme dost olmalısın, dünyaya düşman. Cefaya ve zahmete dayanıklı ol. Gece uyumayı ve erken uyanmayı huy edin.
Yanından kitap eksik olmasın
Ey oğul!
Yazmaya ve okumaya karşı çok hırslı ol, yani yazmaktan ve okumaktan başka hiçbir şeye isteğin olmasın. Gayet alçakgönüllü ol, burnu büyük olma. Okumaktan üşenme, ne okursan ezberle ve ezberini tekrarla.
Âlimleri sev ve daima ilim ehline yakınlaş, onların katında saygılı ol, edepsiz olma. İlim öğrenmekte hırslı ol, unutkan olma. Ama hocana ve her iyilik gördüğüne karşı haktanır ol. Yanından kitap, kalem eksik olmasın. Gönlün bunlardan başka şeylerle uğraşmasın.
Uzak fikirli ve ince bakışlı ol
Ey oğul!
Ne işitirsen aklından tutmaya çalış. Sözü az söyle, ileri görüşlü ve ince fikirli ve kusursuz ol, kusurluluğa razı olma. Çünkü bir ilim talibi bu dediğim gibi olursa, çok süre geçmeden benzeri bulunmayan bir âlim olur.
Eğer çalışıp âlim olursan, gayet dindar olmalısın. İbadette, namaz, oruç ve taat bucağına komşu ol, elbiseni daima temiz tut ve hazır cevap ol. Sana sorulan her türlü meselede düşünmeden cevap verme. Uygunsuz hareketlerin hoşuna gitmesin. Başkasının uygunsuz sözüyle hareket etme. Kendi görüşünü başkasının görüşünden üstün tutmamaya çalış. Zayıf bir mesele için, "Bu meselenin iki yüzü ve iki söylenişi vardır" deyip hareket etme.
KURAN AYETLERİNİ, ALLAH'IN hükümlerini iyi koru
Konuşma sırasında kaskatı kesilip durma. Karşına, sağına soluna bakarak konuş ve hararetli hararetli konusurken, sözü çevirip gevşek gevşek konuşma. Toplulukta seni dinleyen halkı her an kontrol et. İnce görüşlülükle iyiden iyiye bak, eğer ağır nükteler hoşlarına gidiyorsa güzel nükteler yap. Yok, eğer ämiyane nükteler istiyorlarsa sen de amiyane konuş. Toplulukta söylediğin her sözü aklında tut ve aynı unutma ki bir toplulukta onu tekrar etmeyesin.
Her an açık yüzlü ol, asık yüzlü olma. Tenini ve giysini daima temiz tut.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)